Değerli kardeşimiz,
Hz. Zeynep Validemizin Hz. Zeyd ile Evlenmesi:
Hz. Zeyneb, peygamberlikten yirmi yıl önce dünyaya gelmiş, Efendimiz (asm)’in hala kızı idi. İlk iman edenlerdendir… Asıl adı Berre idi. Resulullah (asm) onu Zeyneb olarak değiştirmiştir. Babası Beni Esed kabilesinden Burre, annesi Efendimiz’in halası Ümeyye binti Abdulmuttalib’tir. O, Mekke’den Medine’ye ilk hicret edenler arasında yer aldı. Medine’ye hicret ettiğinde bekardı. Efendimiz (asm) onu evlâtlığı Zeyd b. Harise ile evlendirdi.
Bilindiği gibi, Mekke dönemi daha ziyade iman esaslarının, Medine dönemi ise İslâmî hükümlerin tesis ve tahkim dönemidir. Bu dönemde cereyan eden olaylar, ya geçmişten gelen toplumda yer etmiş batıl bir hükmü kaldırıyor, yerine yenisini koyuyor, ya da yepyeni bir hüküm ihdas ediyordu.
Hz. Zeyneb’in gerek Efendimiz (asm)’den önce Hz. Zeyd’le evlendirilmesinde, gerekse daha sonra Efendimiz’in onunla evlenmesinde, diğer hanımlarından farklı, Cahiliyet Dönemi âdet ve geleneklerini kaldıran hükümler ortaya çıkmıştır.
Peygamber Efendimiz (asm)’in evliliklerinde gerek o zamanın münafıkları, gerekse yeni zamanın dalalet ehli tarafından en çok dile dolanılıp itiraz edilen Hz. Zeyneb’le olan evliliğidir. Ayrıca çok önemli hükümlerin ortaya çıkmasına sebep olan bir evliliktir.
Bütün bu sebeblerle bu evliliğin nikâhı bir “akd-i semavi”dir. yani bizzat Cenab-ı Hak tarafından kıyılmıştır…
Cahiliyyet döneminde “kölelik ve imtiyazlı sınıf” kavramı en koyu biçimde yer etmişti. Bunun ortadan kaldırılması ve insanların Allah katındaki üstünlüğünün sınıf, rütbe, ırk farklılığıyla değil, takva ile olacağı vurgulanmalıydı. Bunun için en hassas konulardan biri olan evlilik ile bu yanlışın kaldırılması gerekliydi.
Efendimiz (asm) Zeyneb gibi asil soylu ve güzel bir kızı, kendi azad ettiği hizmetçisi Zeyd ile evlendirmekle bu alanda bir adım atmak istemişti. Ancak toplumdaki yaygın kanaatlerin etkisiyle olacak ki, Zeyneb ve kardeşleri önce bu evliliği uygun görmediler. Hür bir kadının, azatlı bir köle ile evlenmesi o günkü geleneğe uymuyordu.
Zeyneb, Resulullah’a, “Ya Resulallah, ben senin halanın kızıyım, ona varmaya razı değilim, üstelik ben Kureyş’liyim.” diye görüşünü beyan etti. Resulullah (asm), Zeyd’in kendi yanındaki ve İslâm’daki değerini anlatıp, aslında ana baba tarafından asil ve soylu bir kimse olduğunu belirti.
Derken, Ahzab suresinin 36. âyeti nazil oldu:
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”
Bunun üzerine Zeyneb, “Ben Allah ve Resulüne asi olamam!..” diyerek bu evliliği kabul etti.
Fakat bu evlilik iyi yürümedi. Aralarında samimî bir sevgi ve saygı oluşmadı. Zeyneb, dindar ve Allah’tan korkan bir kadın olmasına rağmen, güzelliği, asaleti ile iftihar ediyor, azatlı bir köle olan kocasına iğneleyici sözler söyleyip tepeden bakıyordu.
Hz. Zeyd, artan bu geçimsizliğe dayanamadı, Efendimize (asm) müracaat ederek karısını boşamak istediğini söyledi. Efendimiz çok müteessir oldu. Çünkü bu evliliği isteyen bizzat kendisi idi. Toplumun yanlış algılamalarını kırmak istiyordu. Bu sebebten her defasında Zeyd’e “Karını tut, boşama.” diyordu. Ancak her şeye rağmen bu evlilik bir seneden fazla sürmedi. Zeyd, sonunda karısını boşamak zorunda kaldı.
Aradan bir süre geçtikten sonra, sıra Cahiliyet’te yaygın bir başka yanlış âdetin kaldırılmasına gelmişti. Bu da evlâtlıkların, öz evlât gibi kabul edilmesi, dolayısıyla onların hanımları da babalıkların öz kızı hükmünde telâkki edilmesi yanlışı idi.
İslâm, evlâtlık kurumunu temelden değiştirmişti; âyet-i Kerime bu konuda gâyet açıktı:
“Onları, yani evlâtlıklarınızı babalarının ismine nisbet ederek çağırın. Bu Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar zaten sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır.” (Ahzab, 33/5)
Bu âyet nazil olduktan sonra Zeyd, artık Zeyd bin Harise diye babasına nisbet edilerek çağrılmaya başlandı. Evlâtlığın kaldırılmasından sonra, evlâtlık hanımlarının da öz kız gibi olmadığı ortaya çıkmış oldu. Ancak bunun bir örnekle de ispatlanması ve kökleştirilmesi gerekiyordu. Bu da Hz. Peygamber (asm)’in, Hz. Zeyneb’Ie evlenmesi ile mümkün olacaktı. Ancak yerleşik bir âdeti ortadan kaldırırken ortaya çıkacak fitne ve dedikodular Efendimizi (asm) düşündürüyordu. Ama İslâm’ın getirdiği bu prensip, kesinlikle kendi üzerinde uygulanacaktı. Bundan kaçınılamazdı. Nitekim bu hususu Kur’an-ı Kerim şöyle dile getirir:
“Hani Allah’ın iman nasib ederek ikramda bulunduğu ve senin de azad edip evlâtlık edinerek ikramda bulunduğun kimseye sen, ‘hanımını bırakma, Allah’tan kork’ diyordun. Sen o zaman, Allah’ın açıklayacağı bir şeyi bildiğin hâlde, insanların dedikodusundan korkuyordun. Halbuki Allah korkulmaya daha layıktır. Sonra Zeyd o hanımla alâkasını kesince Biz onu sana nikâhladık. Ta ki evlâtlıkların boşadığı hanımlarla evlenmenin mü’minler için günah olmadığı anlaşılsın. Allah’ın emri işte böylece yerine getirilmiştir.”(Ahzab, 33/37)
Bu âyetin nazil olmasından sonra, Hicretin 5. yılında, Zeyneb, otuz beş yaşında iken Efendimiz (asm) ile semavi bir akitle evlenmiştir.
Nitekim bu evlilik üzerine münafıklar boş durmadı. “Muhammed, oğlunun karısının haram olduğunu bildiği halde, kendi oğlunun hanımını nikahladı!” demeğe başladılar. Bunun üzerine Ahzab suresinin 40. âyeti nazil oldu:
“Muhammed, hiçbirinizin babası değildir, O Allah’ın Resulüdür ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah ise her şeyi hakkıyle bilir.”
Peygamberler ümmetleri için bir nevi baba hükmünde olup, onlara kendi babalarından daha büyük bir şefkatle baktıkları halde, bu neseb itibariyle bir babalık değildir. İşte âyet-i kerime bu sebeble peygamberlerin ümmetlerinden hanım almasının akla, ilme ve tabiata uygun düşmeyen bir durum olmadığını açığa çıkarıyordu. Böylece İslâm, evlâtlıkla öz evlâd hukukunu birbirinden ayırıyordu. Ancak bu âdet o kadar köklü ve yerleşik idi ki, o gün Müslümanlar arasında bile kimse böyle bir evliliğe cesaret edemezdi. Bu yüzden o günkü münafıklar bu evliliği dillerine dolamış, çeşitli senaryolar üretmişlerdir. Hatta bu evliliği Efendimiz (asm)’in -haşa- nefsaniyetine düşkünlüğüne delil göstermek istemişlerdir.
Bu evliliği nefsanî ve şehevanî telâkki edenlere Üstad Bediüzzaman’ın veciz ve susturucu cevabı şöyledir:
“Yüz bin defa haşa ve kella. O damen-i muallaya, şöyle pest şübehatın eli yetişmez. Evet, on beş yaşından kırk beş yaşına kadar hararet-i gariziyenin galeyanı hangamında ve hevesat-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemal-i iffet ve tamam-ı ismetle Haticetü’l-Kübra (ra) gibi ihtiyarca bir tek kadınla iktifa ve kanaat eden bir zatın, kırktan sonra, yanı hararet-i gariziye tevakkufu hengamında ve hevesat-ı nefsaniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivaç ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe, nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenit olduğunu zerre kadar insafı olana ispat eder bir hüccettir.” (Risale-i Nur Külliyatı, I/357)
Hz. Zeyneb’i daha önce bakire iken de tanıyan Efendimiz (as), onu Zeyd’le evlendirmeden önce de alabilirdi. Demek ki, bu evlilikte toplumda yaygın eski yanlışların düzeltilmesi ve yeni bir takım hükümlerin yerleştirilmesi gibi önemli hikmetler vardır.
Hz. Ali Efendimiz (ra)’in Hz. Fatıma Annemiz Üzerine Evlenmek İstemesi:
Peygamber Efendimiz (asm) birden fazla evliliğe karşı çıkmamış, ancak baba ve veli olarak kızı hakkında görüşünü beyan etmiştir. Peygamberimiz, kızı Hz.Fatıma’nın üzerine kocası Hz.Ali’nin ikinci bir kadınla evlenmek istemesine karşı çıkmıştır. Peygamberimiz (asm)’in terbiyesinde büyüyen Hz.Fatıma’nın, kocasının ikinci evliliğine karşı çıkması caiz olmasaydı Allah Resulü onu ikaz eder, kocasının arzusuna boyun eğmesini emrederdi. Halbuki durum öyle olmamış, bilakis kızının üzüldüğünü gören Allah Resulü (asm), damadı Hz.Ali’nin bu arzusundan vazgeçmesini istemiş, eğer vazgeçmezse ancak Fatıma’yı boşadıktan sonra evlenebileceğini bildirmiştir. Hz.Ali’nin Fatıma’nın üzerine evlenip onu üzmesine razı olmamıştır.
Allah Resulü’nün bu davranışında, Müslüman kız ve babalarının, damadın ikinci evliliğine karşı çıkabilecekleri ya da kızlarını boşadıktan sonra evlenmeleri hususunda ruhsat vardır denilebilir.
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Yorumlar (0)