Ebû Vüheyb b. Amr b. el-Muğîre el-Kûf î es – Sayrafî (ö.183/799 [?]) Şahsiyeti meçhul bir sûfî ve Hakîm. Ukalâ-yi mecânînden (deli görünüşlü akıllılar) olan Behlûl-i Dânâ Behlûl-i Dîvâne, Sultânü’I-meczûbîn ve Abbasî halifesi Hârûnürreşîd (788-809] ile olan münasebeti dolayısıyla Behlûl er-Reşîd diye de anılır. Hakkındaki bilgilerin büyük bir kısmı menkıbe mahiyetindedir. Diğer behlûllere ve meczuplara ait söz ve hikâyeler çoğunlukla ona bağlandığı gibi birtakım halk fıkraları da kendisine mal edilmiştir.
Rivayetler Behlûl’ün aslen Kûfeli olduğunu ve Bağdat’ta yaşadığını göstermektedir. Kaynakların verdiği bilgilere göre Behlûl başlangıçta saf ve deli değildi. Sonradan ilâhî cezbeye tutularak kendinden geçtiğine, bir daha kendine gelemediğine ve nefsinin tamamıyla silinip gittiğine inanılan Behlûl’ün bundan sonraki hal ve hareketleri oldukça gariptir. Yarı deli haline gelmesine rağmen sözleri nükteli ve iğneleyici, davranışları anlamlı ve uyarıcıdır. Hakkındaki menkıbelere göre mezarlarda ve harabelerde dolaşır, yalnızlığı sever, zaman zaman çocukların maskarası olur, onlar tarafından taşlanır, ama o bunları hep hoş karşılardı. Behlûle atfedilen fıkra ve hikâyeler hem güldürücü hem düşündürücüdür.
Bazı menkıbeler onu Hârûnürreşîd’in kardeşi, bazıları yeğeni, bazıları da nedimi olarak gösterir. Hârünürreşîd’e gerçekleri hiç çekinmeden söylediği, hatalarını çeşitli biçimlerde yüzüne vurarak onu doğru yola getirmeye ve uyarmaya çalıştığı, bunun için de eline geçen fırsatları kaçırmadığı rivayet edilir. Behlûl-i Dânâ diğer behlûller gibi gülmesi ve kahkahasıyla da meşhurdur. Sorulan sorulara ekseriya gülerek, bazan kahkaha atarak cevap verir, ancak bu alaycı tavırları genellikle bir uyarı ve öğüt anlamı taşırdı. Behlül-i Dânâ’nın vefatı bazı kaynaklarda 190 (806) olarak da belirtilmektedir.
Behlûl tasavvufî eserlerde Allah âşığı bir sûfî ve velî olarak gösterilmiştir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Abdülvehhâb eş-Şa’rânî, Abdürraüf el-Münâvî ve hatta İbnü’l-Cevzinin eserlerinde onun Hak âşığı bir meczup olduğu önemle belirtilmiştir. Attâr’ın İlâhînâme’sinde, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevisinde, Yâfiî’nin er-Ravzü’r-reyahin’inde ona ait fıkra ve menkıbeler anlatılmıştır. Nefzâvî, er-Ravzü’l-âtır’da Behlûl’ü âşıkane hikâyelerin kahramanı olarak göstermiştir. İbn Kuteybe’nin Uyûnü’l-ahbar’ında, İbn Abdürabbih’in el-İkdü’l-ferîd’inde, Lâmiî Çelebi’nin Letâifnâme’sinde Behlûl-i Dânâ menkıbelerine yer verilmesi, bu fıkraların halk arasında geniş çapta yayıldığını göstermesi bakımından önemlidir. Behlûl-i Dânâ’nın menkıbe ve fıkraları Arap ve İran edebiyatında olduğu gibi Türk halk edebiyatında da önemli bir yer tutmaktadır.
Şiî kaynakları Behlûl’ün İmam Ca’fer es-Sâdık’ın (ö. 148/765) talebesi olduğunu, aslında Şiî olduğu halde takıyye gereği Sünnî göründüğünü, hatta baskı görmemek ve fikirlerini serbestçe ifade etmek için deli olmadığı halde deliliğe vurarak kendini korumaya çalıştığını kaydederler. Tarih bakımından bu husus mümkün olmadığı için onu on iki imamdan Mûsâ el-Kâzım’ın veya Ali er-Rızâ’nın talebesi sayanlar da vardır. Ancak onun Şiî olduğunu gösteren hiçbir ilmî delil yoktur.
Behlûl’e ait olduğu ileri sürülen ve bazı kütüphanelerde nüshalarına rastlanan el-Kaşîdetü’I-Bühlûliyye sonraki devirlerde derlenmiştir.
(Diyanet İslam Ansiklopedisi, Behlül-i Dana md.)
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.
Bazı Merak Edilen Sorular:
HAZRETİ OSMAN ZAMANINDA ÇOĞALTILAN MUSHAFLAR, HANGİ ŞEHİRLERE GÖNDERİLMİŞTİR?
HZ. ALİ (RA)’IN VEFATI/ŞEHİD EDİLMESİ NASIL OLMUŞTUR?
HAZRETİ VAHŞÎ MÜSLÜMAN OLDUKTAN SONRA PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ONA “ANCAK GÖZÜME GÖZÜKME.” DEDİĞİ RİVAYET EDİLİYOR. BU RİVAYET SAHİH MİDİR?
HZ. ALİ VE HZ. MUAVİYE ARASINDAKİ SIFFİN SAVAŞI VE HAKEM OLAYI HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?
TOPLANAN İLK MUSHAF NEDEN HZ. HAFSA VALİDEMİZE VERİLDİ?
Yorumlar (0)