Ebû Hanîfe’nin insanlar, cemiyet ve yaşadığı topluluk hakkındaki fikirleri ve tavsiyeleri; insanların ruhi haletini inceden inceye gayet iyi bilen, hayatın acı tatlı olaylarını tatmış olan tecrübeli bir âlimin görüşleridir. Bununla birlikte talebesi Yusuf bin Halit Semti’ye (Yusuf bin Halit es-Semtî, İmam-ı Azam’ın eski talebelerindendir, İbn-i Mace’nin ricali arasında yer alır. Hicrî 189 yılında vefat etmiştir. Geniş bilgi için bk. el-Cevahiru’l-Mudıyye, 3/1842) yapmış olduğu vasiyeti onun gayet kıymetli düşüncelerinden bir çoğunu ihtiva etmektedir. Onlardan bir kısmı şöyledir:

Ebû Hanîfe’nin, Talebesi Yusuf’a Verdigi Nasihatler Nelerdir?

Bilmiş ol ki, insanlarla iyi geçinmezsen onlar sana düşman kesilirler, velev ki anan baban bile olsa senden hoşlanmazlar. Akrabandan olmayanlarla iyi geçinirsen sana ana baba olurlar. Şimdi gözümün önünden şöyle geçiyorsun: Basra’ya gidiyorsun, onlara muhalefete başlıyorsun, aralarına karışmıyorsun. Sen onları terk ediyorsun, onlar da seni terk ediyorlar. Onlara sövüyorsun, onlar da sana. Sen onları sapkınlık ve bidatçilikle, onlar da seni aynı şeylerle suçladı. Senin ve bizim hakkımızda fena sözler söylendi ve nihayet orayı terk edip ayrılmak zorunda kaldın. Bilesin ki bu akıllıca bir iş değildir. Zira Allah bir kapı açıncaya kadar idare etmek zorunda olduğu insanları idare etmeyen kimse akıllı sayılmaz.

Basra’ya vardığın zaman insanlar sana ilgi gösterecek ve seni ziyaret edeceklerdir. Seni takdir edeceklerdir. Onları daima hak ettiği konumda tutmaya çalış. Onlar arasından izzet ve ilim sahibi olanlara iyi davran, onlara değer ver. Yaşlılara hürmet, gençlere şefkat göstermeyi ihmal etme. Halka yakınlaşmaya çalış. Günahkâr kimseleri idare et; ama arkadaşlarını hayırlı insanlardan seç. İdarecileri hakir görme. Kimseyi incitme. Onurunu koruma hususunda gevşeklik gösterme. Sırrını kimseye açma. Kendisini sınayıncaya kadar kimseye itimat etme. Bayağı insanlardan arkadaş edinme. Sana yakıştırılamayacak şahıslarla ilişki kurma. Sakın cahil kimselere kendini fazla açmayasın. Ne kimsenin davetini, ne de kimsenin hediyesini kabul et.

İnsanlarla iyi geçinmeye, karşılaştığın fenalıklara karşı sabır ve tahammül göstermeye, güzel ahlaklı ve geniş kalpli olmaya çalış. Elbisen temiz ve yeni olsun. Kendine iyi bir binek seç. Bol bol güzel kokular kullan. Kendine, özel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar zaman ayır. Ailenin durumunu gözet. Onları eğitmek ve yetiştirmek için teşebbüse geç. Eğitim konusunda yumuşak kalpli ol. İnsanları hatalarından dolayı uyarırken fazla kınama. Zira bu durum onların pişmanlık duygularını yıpratıp hatalarından dönme ihtimalini azaltır. İnsanları bizzat kendin terbiye etmeye kalkışma ki onlar nezdindeki saygınlığına zarar gelmesin.

Namazlarına özen göster. Yiyeceğinden ikram et. Zira cimri bir kimse asla toplumun saygınlığını kazanıp onlara önder olamaz. Seni halkın durumundan haberdar edecek bir sırdaş edin ki, bir kötülük haberi aldığında onu düzeltme imkanı bulasın. Bir iyilik haberi aldığında da halka olan ilgi ve yardımın artar.

Seni ziyaret edeni de etmeyeni de sen ziyaret et. Sana iyilik de yapsalar, kötülük de yapsalar sen bütün insanlara iyi davran. Bağışlayıcı ol. İyiliği emret. Seni ilgilendirmeyen şeylere karışma. Sana zararı dokunacak insanlardan uzak dur. Herkesin hakkını gözet.

Arkadaşlarından biri hastalandığında bizzat onu ziyaret et ve adamların aracılığıyla kendisiyle alakadar ol. Aranızdan uzaklaşan arkadaşlarınızı sorup soruşturun. Senin yanına gelmeyenlerin sen bizzat yanlarına uğra; hal ve hatırlarını sor. Seninle ilişkiyi kesenlerle sen ilişkiyi kesme. Yanına gelene ikramda bulun. Kendisinden kötülük gördüğün kimseye sen iyilik yap. Senin hakkında kötü konuşan kimseyi sen hayırla yâd et.

Arkadaşlarınızdan birisi öldüğünde onun hakkını ödeyin ve ona karşı vazifelerinizi yerine getirin. Kimin başına iyi bir şey gelirse onu tebrik edin. Kimin de başına kötülük gelirse onu teselli edin, sıkıntısını paylaşın.

Senden işini görmeni isteyen kimsenin işini gör. Yardımına ihtiyacı olan kimseden yardımını esirgeme. İnsanlara, kötü kimseler de olsalar elinden geldiğince merhametle yaklaş.

Herhangi bir sebeple, insanlarla aynı mecliste bulunmak veya aynı mescitte bir araya gelmek durumunda kalır da kendi görüşlerine aykırı fikirlerle karşılaşırsan, onlarla tartışmayı sen başlatma. Fakat görüşlerini sorarlarsa önce onların benimsediği görüşleri beyan eder; sonra da bu konuda başka görüşler de vardır, diyerek bunları ispatlamaya çalışırsın. Eğer sana kulak verirlerse senin kadrini bilirler. Seninle aynı görüşü paylaşmayan kimselere böyle bir nebze bilgi ver ki, onun üzerinde düşünsünler. Onları daima açık bilgilere dayanarak ikna etmeye çalış, sakın akıllarının ermeyeceği derin bilgilerle onları ikna etmeye çalışma.

İlim meclislerine gelenlerle hemhal ol. Kendilerine yer yer latife yap ve hal hatırlarını sor. Zira böyle davranırsan gerek sana karşı gerekse ilme karşı alakaları artmış olur. Zaman zaman onlara ziyafet ver. Hatalarını görmezden gel. İhtiyaçlarını karşıla, onlara yumuşak davran, müsamahakar ol. Hiçbirine kendilerinden sıkıldığını belli etme. Onlardan biri gibi davran. Sana nasıl davranılmasını istiyorsan sen de insanlara öyle davran. Kendine layık gördüğün ilgi ve iltifattan onları mahrum bırakma. Şahsına karşı sorumluluklarını unutma, özel durumlarını gözet.

İnsanları tahrik etme. Senden usanan kimselere karşı sen bıkkınlık gösterme. Seni dinleyeni sen de dinle. İnsanların sana yüklemediği sorumlulukları sen de insanlara yükleme. İnsanlar kendileri için neye razı iseler, sen de onlar hakkında ona razı ol. Onlar hakkında daima iyi niyetli ol.

Dürüstlükten taviz verme. Büyüklük taslama. Sana ihanet etseler de sen sakın insanlara ihanet etme. Emanetine ihanet edilmiş de olsan emaneti sahibine teslim et. Vefayı elden bırakma. Takvaya sarıl. Diğer dinlere bağlı olan insanlarla kendi teamüllerine göre ilişkini sürdür.

Eğer bu nasihatlerimi tutarsan selamet bulmanı umarım.”

Bu Tavsiyelerden Çıkan Üç Netice Nedir?

Bunlar bize Ebû Hanîfe’nin, bu büyük İmamın üç değerini açıkça gösteriyor. Onlar da şunlardır:

1. Burada Ebû Hanîfe’nin yüksek ahlâkını ve fazilete bağlılığının derecesini açıkça görüyoruz. Bunlar onun için âdeta tabiat hâline gelmiş bir meleke olmuştur. İmâm-ı Azam’ın ahlâkının bu tarzda olmasında hayret edecek bir şey yoktur. Çünkü o kendisini yüksek ahlâkî meziyetler ve manevî değerler üzere yetiştirmiştir. Hakir ve kötü işlerden daima uzak kalırdı.

2. Ayrıca toplumsal konular ve insanların ahlâkı hakkında Ebû Hanîfe’nin dirayetli görüşlerini yine buradan anlıyoruz. Topluluğun ıslahıyla uğraşan kimse, halkın sevgisini kazanmalıdır. İnsanları birbirine ısındıracak ve birleştirecektir. Yoksa araya ayrılık sokup nefret uyandırmayacaktır. İnsanlara yapmaya alıştıkları, ısındıkları ve beğenecekleri, tahammül edecekleri şeyleri söyleyecektir. Kabul etmeyecekleri şeyleri söylemeyecektir. Onların fikirlerine aykırı bir düşüncesi varsa, birdenbire ortaya atmamalı onları ürkütmemelidir. Öncelikle onların dediklerini bir dinlemeli, sonra “Bu konuda farklı görüşler de vardır” diyerek fikrini söylemeli, delillerini getirerek görüşünü desteklemelidir. Bu fikir ve düşünceleri doğrudan kendisine mal etmemeli, bu görüşün sahibi kimdir diye sorarlarsa: “Alimlerden birinindir” demeli. Böylece fikirleri hazırlamalı ki, onu kolayca kabul etsinler.

3. Bu vasiyetten bir terbiyecinin talebelerine karşı nasıl hareket etmesi gerektiğini öğreniyoruz. Kendi bildiklerini onlara nasıl öğretecek, onları kendisine nasıl ısındıracak, fikirlerini onlara nasıl aşılayacaktır? Bu hususta tecrübeli bir terbiyeci sıfatıyla güzel öğütler veriyor. Örneğin öğretmen, talebelerinin derecelerine, meyillerine ve fıtrî istidatlarına göre bilgi verecektir. Onları ilme ısındıracaktır. Yani onların heveslerini kıracak şekilde hazmedemeyecekleri bilgiler sorup onları ürkütmeyecektir. Açık ve kolay konulardan başlayıp yavaş yavaş güç ve kapalı olanlara gidecektir. O bununla da yetinmiyor; bir terbiyecinin talebeleriyle çeşitli mevzulara temas ederek konuşması, onların sevgisini ve itimadını kazanarak alâkayla derslere bağlanmalarını sağlamasını, hattâ onlarla lâtife yapmasını, onların kusurlarına ve hatalarına göz yummasını tavsiye ediyor. Demek ki talebeye yumuşak ve hoş muamele yapmalıdır. Bıkıp usanmadan, bezmeden çalışmalıdır. Talebede ilgi uyandırmak için kendini talebeden biri gibi tutmalıdır.

Ders vermekle meşgul olanlar, kısaca temas ettiğimiz bu nasihatlerin ne kadar kıymetli ve yerinde olduğunu takdir ederler. Talebeye ilmi sevdirmek, kolaylaştırmak, derste alâka uyandırmak en mühim şeydir (Osman Keskioğlu, Ebu Hanife, M. Ebu Zehra, s. 217-219).

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

Bazı Merak Edilen Sorular:

EBÛ HANİFE, TÂBİÎNDEN MİDİR, SAHABİLERİ GÖRMÜŞ MÜDÜR?

İMAM BUHARİ’NİN, EBU HANİFE İÇİN KÜÇÜK DECCAL DEDİĞİ DOĞRU MUDUR?

MUHAMMED EBU ZEHRA EHL-İ SÜNNET MİDİR?

ÂLİM NEDİR?

HZ. ALİ KÜÇÜKKEN MÜSLÜMAN OLDUĞU İÇİN İSLAMİYETİ SAHİH DEĞİL Mİ?