“Bağy” suçunun unsurları tahakkuk etmediği takdirde saltanat aleyhinde olanları, “bâği” olarak kabul edip idam cezası uygulamak mümkün değildir. Yani had cezası olarak idam cezası tatbik edilmez.
Unsurları tam teşekkül etmese de kamu düzenini (maslahat-ı âmme ve nizam-ı âlem) bozan bazı hareket ve fiiller, ulûl-emr tarafından tazir yoluyla ve idam cezasıyla cezalandırılamaz mı?
Hanefi ve Hanbelî hukukçularının çoğunluğu “maslahat-ı âmme ve nizâm-ı âlem” gerektirdiği takdirde, tazir yoluyla idam cezasının verilebileceğini kabul etmişlerdir. Ki buna “siyâseten katl” denmektedir. Meselâ livata suçu, Hanefi hukukçulara göre, had cezasını gerektiren bir zina suçu değildir. Ancak bu, hiç suç değildir anlamına alınmamalıdır. Bu suçun cezasını ulûl-emr tesbit eder. Böylesine bir çirkef işi âdet hâline getiren insanın; genel ahlâk, âdâb ve kamu düzeni icabı ta’zir yoluyla idam edilebileceğini İslâm hukukçuları kabul etmişlerdir.
Aynı şekilde fiilen isyan etmese bile isyana hazırlandığı her hâlinden belli olan bir insanın, âmme maslahatı ve âlemin nizamı düşünülerek tazir yoluyla idam edilebileceğini, Hanefi hukukçuların çoğunluğu kabul etmektedir (Osmanlı Kanunnamesi, I/125). İşte Fâtih Sultan Mehmed’in ”ekseri ulema tecvîz etmişlerdir” diyerek ifade ettiği durum budur.
Ancak bunun için de fesadın tahakkuku hususunda kesin delillerin bulunması icabeder. Eğer bir fâsık, fıkıh kitaplarında aranan fesadın kuvvetle muhtemel olması yani nizam-ı âlem şartına uymadan sırf keyfî ve menfaati için böyle bir yola başvuruyorsa bu, kanunun ve fıkıhçıların vaz’ettiği “siyâseten katl” prensibinin hatası değildir. Belki şer’i bir hükmün suistimalidir ve işlenen bir günahtır.
Siyaseten Katl Nedir?
Hanefi fıkıhçılarının son zamandaki en meşhurlarından olan İbn-i Abidin’in izahlarını özetleyerek zikredelim. “Ta’zir Yoluyla Katl” başlığı altında bakınız ne güzel bir özetleme yapıyor:
“Ta’zir, katl ile de olabilir. İbn-i Teymiyye’nin Es-Sârim’ül-Meslûl adlı eserinde gördüm ki, diyor: Hanefi hukukçularına göre, livata, âlet-i câriha dışında adam öldürme ve benzeri suçlar tekerrür ettiğinde, imâm, yani ulul-emr suçluyu katledebilir. Âmme maslahatı gerektirdiği takdirde, ta’zir yoluyla idam cezası verme esasını, Hz. Peygamber ve ashabının tatbikatına hamleden Hanefî hukukçular, bu uygulamaya ‘siyâseten katl’ demektedirler… Soyguncular, yol kesenler, dükkân soyanlar, cemiyetin nizamını bozarak fesad çıkaranlar, zâlimler ve fesad çıkaranlara yardımcı olanlar, kısaca idam edilmesinde âmme maslahatı bulunanlar için de aynı hükümler geçerlidir.” (İbn-i Abidin, Redd’ül-Muhtar, Mısır 1966, c. IV, sh. 62-65).
Delilsiz ve mesnedsiz bazı iddiaların aksine, bütün cezalar ancak mahkeme kararı ve yargılamadan sonra mümkündür. Bunu hem bütün fıkıh kitapları ve hem de Osmanlı kanunnameleri kaydetmektedirler (İbn-i Abidin, IV/65).
İdam Cezasına Müstehak Olan Kimdir?
İbn-i Abidin’in şu fetvası da bu meseleyi gayet açık bir şekilde vuzuha kavuşturmaktadır:
“Soruldu: Fesad çıkaran, jurnalcilik yapan, yeryüzünde fesad için koşuşturan, insanlar arasında şer ve fitne uyandıran, bâtıl yollarla insanların mallarını zabtetmeye gayret eden, insanların canlarına kıyan ve hülasa eliyle ve diliyle Müslümanları her zaman rahatsız edip de bu huyundan da idam dışında hiçbir ceza ile vazgeçmeyen bir adamın hükmü nedir?”
“Cevap: Böyle olduğu kesin ise ve yalan söylemeleri mümkün olmayacak kadar çok Müslüman da bunu tasdik ediyorsa, katledilir ve şerrini Allah’ın kullarından def’ ettiği için vesile olana sevap ve mükâfât verilir.” (İbn-i Abidin, El-Ukûd’üd-Dürriyye, I/101).
“Siyâseten katl”i, mahkeme kararı olmadan ve yargılama yapılmadan sırf saltanat ve dünyevi menfaat uğruna padişahın adam öldürmesi olarak anlayanlar, bu manayı nerden çıkardıklarını isbat etmek zorundadırlar. Zira nizâm-ı âlem içün siyâseten katlin, uygulamada suistimal yapılsa bile, vatanın ve devletin birliğini tehlikeye sokacak ve emniyet ve âsâyişi altüst edecek kimselerin fesada sa’y etmelerinden dolayı verilecek bir idam cezası olduğu; hem fıkıh kitaplarında ve hem de fetvalarda uygulanması için “şer’an sabit” olması, yani İslâm muhâkeme usulü kâidelerine göre yargılanıp suçun sâbit görülmesi şartının tahakkuku aranmaktadır. Ayrıca “emr-i veliyyü’l-emr ile katl”den kasıt, sadece mahkeme kararının yeterli görülmemesi ve bu tip cezaların infazında veliyyü’l-emrin, yani Sultanın tasdikinin de şart koşulmasıdır. Bu da önemli bir husustur (Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, s. 82).
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.
Bazı Merak Edilen Sorular:
KOLONYA, KREM, DEODORANT, PARFÜM GİBİ ALKOL İÇEREN ÜRÜNLERİN KULLANILMASI ABDESTİ BOZAR MI, NAMAZA ZARARI VAR MIDIR?
ETİL ALKOL HARAM MI?
VANİLİN İÇİNDE ALKOL OLDUĞU SÖYLENİYOR; KULLANMAK HARAM MIDIR?
HARAM VE TEMİZ OLMAYAN BİR İLACI TEDAVİDE KULLANMAK, JELATİN VE ALKOLLÜ İLAÇLA TEDAVİ HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?
KIBLE YÖNÜNÜ BİLMEYEN KİMSE, NAMAZINI NASIL KILMALIDIR?
Yorumlar (0)