Ebu Cehil’i tanıtmak gerekirse 70 yaşında, pek gözlü, korkunç yüzlü, inatçı ve mütemerrid bir İslâm düşmanıydı. “Anam beni bugün için doğurmuş!” diyerek cesaretini izhar ediyor ve askerini harbe sürüyordu.

Mahzum Oğulları, müşriklerden birçok kimsenin öldürüldüğünü görünce Ebu Cehil’in etrafını deve sürüsü gibi sarmışlardı. Ne pahasına olursa olsun onu koruyacaklardı.

Harp bütün şiddetiyle devam ediyordu.

Hz. Abdurrahman b. Avf, harp safında sağına soluna bakınca Ensar gençlerinden iki delikanlıyı gördü.

Sonra onlardan biri kendisine yaklaşarak, “Ey amca!.. Sen Ebu Cehil’i tanır mısın?” diye sordu.

Abdurrahman b. Avf, “Evet, tanırım. Ne yapacaksın onu?” deyince genç şu cevabı verdi:

“Allah’a söz verdim: Ebu Cehil’i gördüğüm gibi üzerine yürüyüp, ya onu öldüreceğim yahut bu uğurda şehit olacağım!”

Abdurrahmân bin Avf Hazretleri, gencin bu azim ve kahramanlığını hayretle takdir ederken, diğer genç de yanına yaklaşıp aynı şeyleri söyledi.

Abdurrahman b. Avf, önceleri kendi kendine “Harp safında iki çocuk arasında kaldım!” derken onların bu cesurca sözlerine hayret etti.

Bu iki genç, Afra Hatun’un harbe iştirak etmiş yedi oğlundan ikisi olan Muaz ve Muavviz idiler.

O sırada Abdurrahman b. Avf’ın (ra) gözü, müşrikler arasında dolaşıp duran ve Mahzun Oğulları yiğitleri tarafından korunan Ebu Cehil’e ilişti. Soran gençlere göstererek, “İşte, aradığınız Ebu Cehil!..” dedi.

Ardından iki kahraman fedaî, derhal kılıçlarını sıyırıp Ebu Cehil’in bulunduğu tarafa doğru yürüdüler.

Hatta bu iki genç gibi birçok mücahit de Ebu Cehil’i öldürme fırsatını kolluyordu. Gençlerin Ebu Cehil’e yetişmesinden önce, onu başından beri gözetleyip duran, Ensar’dan Muaz b. Amr b. Cemuh, o esnada bir fırsatını bulup Ebu Cehil’in ayağına bir kılıç darbesi indirdi. Ebu Cehil’in oğlu İkrime de kılıcıyla, onun elini kolunu yaraladı. Bu kahraman sahabi der ki:

“Elim, derisinde sallandı kaldı. Çarpışmanın şiddeti bana onu unutturdu. O gün kesik elimi arkama atıp, hep çarpıştım durdum. Bana fazla zahmet verince de ayağımla üzerine bastım, sallanan kolumu koparıp attım!” (İbn-i Hişam, Sire, 2/287-288; Taberî, Tarih, 2/284).

Muaz b. Amr b. Cemuh’un yaralanmasından sonra iki genç kardeş olan Muaz ile Muavviz de Ebu Cehil’in yanına vardılar. Üzerine hücum ederek kılıç darbeleriyle yere serdiler, öldü zannıyla da bırakıp gittiler.

O esnada Hz. Peygamber Efendimiz (asm) “Acaba Ebu Cehil, ne yaptı, ne oldu? Kim gidip bir bakar?” buyurarak, ölüler arasında onun araştırılmasını emretti.

Mücahitler aradılar fakat bulamadılar.

Peygamber Efendimiz yine “Arayınız! Benim, onun hakkında sözüm var. Eğer siz, onun ölüsünü teşhis edemezseniz, dizindeki yara izine bakınız.” buyurduktan sonra sözlerine şöyle devam etti:

“Bir gün onunla Abdullah b. Cuda’nın ziyafetinde bulunuyorduk. Ben, ondan cüssece biraz büyükçe idim. Sıkışınca, onu ittim. İki dizi üzerine düştü. Dizinden birisi yaralandı ve bu yaralanmanın izi, uru dizinden kaybolmadı!” (İbn Hişam, Sire, 2/288; Taberî, Tarih, 2/284).

Bunun üzerine Abdullah İbni Mes’ud Hazretleri, Ebu Cehil’i aramaya gitti. Onu son nefesinde, can çekişirken gördü. Kendisine “Ebu Cehil sen misin?” dedi. Sonra da boynuna ayağıyla bastı ve “Ey Allah’ın düşmanı!.. Nihayet Allah, seni hor ve hakir etti! Gördün mü?” dedi.

Can çekiştiği hâlde Ebu Cehil, “Ey koyun çobanı!.. Pek sarp yere çıkmışsın. Büyük bir kişinin, kavim ve kabilesi tarafından öldürülmesi, hemen şimdi olan bir şey değildir! Sen, bana bugün zafer ve galebenin hangi tarafta olduğunu haber ver.” dedi.

İbni Mesud Hazretleri “Nusret ve galebe, Allah ve Resulü tarafındadır!” diyerek son nefesinde onu ümitsizliğe düşürdü. Böyle bir cihetten meyus olan Ebu Cehil, bir kere daha küfrünü kustu:

“Muhammed’e söyle ki, şimdiye kadar onun düşmanı idim; şimdi düşmanlığım bir kat daha arttı!”

Bunun üzerine, Abdullah İbn Mesud Hazretleri, hemen başını kesti.

Böylece Ebu Cehil, son nefeste bile imana gelmedi, küfür ve dalalette ısrar edip cehennemi boyladı.

İbni Mesud (ra), başını alıp huzuru Nebevîye getirdi. “İşte, Allah’ın düşmanı Ebu Cehil’in başı!” dedi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Kuluna yardım eden, dinini üstün kılan Allah’a hamdolsun!” dedikten sonra, “Bu ümmetin firavunu, işte budur!” buyurdu (Zehebî, Alamünnübela, 1/346).

Kaynaklar:

İbn Esir, Üsdü’l-gabe, 5/202-203.
Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, 3/84-88.
İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, 2/286-287.
İbn Seyyid, Uyunu’l-eser, 1/260.
Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, 3/287-289.
İbn Abdilberr, İstiâb, 3/5.
Vâkıdî, Megâzî, 1/87.
Taberî, Târih, 2/284.
Zehebî, Megâzî, s. 40, 71.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/444, 3/115. 444.
(bk. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/340-358)

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

Bazı Merak Edilen Sorular:

ZALİM YÖNETİME İSYAN CÂİZ MİDİR?

GAYRİ MÜSLİME, ZALİME, MÜNAFIĞA VE KAFİRE DUA ETMENİN HÜKMÜ NEDİR?

IRZA GEÇME/TECAVÜZÜN CEZASI NEDİR?

KABİR AZABININ OLMADIĞINI İDDİA EDENLERİN DELİLLERİNE NE DERSİNİZ?

İSYAN, İTAATSİZLİK NEDİR?