Selahaddin Eyyubi’nin -haşa- içki içtiğine dair bir bilgiye -görebildiğimiz- hiçbir kaynakta rastlayamadık. Muhyiddin-i Arabi gibi harika bir kutub dahi Sultan Selahaddin’in adını andığı yerde “Rahimehullah” diyerek saygı ve sevgiyle zikretmektedir. (bk. Futuhat-ı Mekkiye)
İbn Kesir’e gelince, onun tefsirinde bu konuya rastlayamadık. Fakat “el-Bidaye ve’n-Nihaye” adlı tarih kitabında Sultan Selahaddin dolu dolu övülmektedir.
Bu övgülerin hepsini yazmak elbette burada mümkün değildir. Biz sadece hakkın ve doğrunun hatırını üstün tutmak adına konuyla ilgili bazı bilgiler yazacak ve İbn Kesir’in adı geçen kitabının hem Arapça hem Türkçe kaynağını vereceğiz.
Arapçasındaki bir başlık şöyledir:
ثُمَّ دَخَلَتْ سَنَةُ تسع وثمانين وخمسمائة
فيها كانت وفاة السُّلْطَانُ الْمَلِكُ النَّاصِرُ صَلَاحُ الدِّين يُوسُفُ بْنُ أيوب رَحِمَهُ اللَّهُ تَعَالَى.
(598 senesinde Sultan Melik Nasır Selahaddin b. Yusuf b. Eyyub. Allah’ın rahmeti üzerine olsun…)
“Kâtip İmad ve diğerleri dediler ki: Sultan Selahaddin, hazinesinde bir surî dinardan ve otuz altı dirhemden başka para bırakmadı.”
Başkaları ise onun hakkında şöyle demişlerdir: “Hazinesinde sadece kırk yedi dirhem para vardı. Geride ne ev, ne akar, ne çiftlik, ne de bahçe bıraktı. Hiçbir mülkü yoktu. …”
“Selahaddin, cömert, alicenap, emirlerine ve başkalarına ihsanda bulunan, hatta düşmanlarına da iyilik eden, onlara bağış yapan bir kimse olduğundan ötürü, geride mal mülk bırakmamıştı. Düşmanlarına da ihsanda bulunduğuna dair bazı meseleleri önceki sayfalarda naklettik. Kendisi giyeceğinde, yiyeceğinde, bineğinde az şeylerle yetinirdi. Keten, pamuk ve yünden başka bir şey giymezdi. Kötülüklere doğru adım attığı bilinmemektedir. Özellikle Cenâb-ı Allah kendisine hükümdarlık nimetini bahşettikten sonra kötülüklere hiç yanaşmadı.
Aksine yegâne amacı ve en büyük gayesi İslâm’a yardım etmek, onun alçak düşmanlarını yenip bozguna uğratmaktı. Sadece bu konuda fikir yorardı. Gece gündüz bu işle uğraşırdı. Güvendiği kimselerle birlikte bu konuda fikir alışverişinde bulunur, planlar yapardı.
Bununla birlikte onun başkalarında bulunmayan birçok fazilet ve üstünlükleri vardır. Lügate, edebiyata ve tarihe dair çok güzel bilgilere sahipti. Hatta denilir ki o, Hamaset adlı eseri tamamıyla ezberlemiştir.
Beş vakit namazı vaktinde, cemaatle kılmaya kendini alıştırmıştı. Vefatından çok uzun bir zaman öncesine kadar namazları cemaatle kılmadığı görülmemiştir. Hatta ölüm hastalığında bile namazını cemaatle kılmaya çalışmıştır. Bu haldeyken imam yanına gelir, ona namazını kıldırırdı. Vücudunun direnci azalmış, kuvvetini kaybetmiş olduğu halde yine de namazı ayakta kılmaya çalışırdı.
Huzurunda yapılan tartışma ve münazaraları anlardı. Hatta bu tartışma ve münazaralara bazen kendisi de katılırdı. Her ne kadar konuyla ilgili terimleri kullanmasa da kendisi de bir nebzecik bu işlere iştirak ederdi.
Kutbeddin en-Nisaburî onun için bir akaid kitabı derlemişti. O kitabı ezberliyordu. Okuduğunu anlayabilecek çağa gelen çocuklarına da ezberletiyordu.
Kur’an, hadis ve ilim dinlemeyi çok severdi. Hadis dinlemeye devam ederdi. Hatta bir gün askerleri saf düzeninde teftiş ederken iki saf arasında bulunduğu esnada bir hadis okuduğu duyuldu. Kendisi bununla övünüyor ve “Böyle bir yerde herhangi bir kimsenin hadis okuduğu duyulmamıştır.” diyordu. Bunu Kâtip İmad’ın işareti ve tavsiyesi üzerine yapmıştı.
Son derece yufka yürekli bir kimse olup, hadis okunduğunu duyduğunda hemen ağlardı. Dinî hükümlere çok saygı gösterirdi.
“Sultan Selahaddin cömert, güler yüzlü, seçkin bir kimseydi. Yaptığı iyiliklerle övünmezdi. Hayır ve taat işlerini çok severdi. Allah ona rahmet etsin. Şeyh Şihabüddin Ebu Şâme, onun yaşantısından, zamanından, iç ve dış görünüşü hususundaki adaletinden, hükümlerinden faydalı olacak bilgileri bize aktarmıştır…”
Şiir olarak yazılmış bazı methiyelerden örnekler:
“Nerede o hükümdar ki zaman onun faziletiyle şereflendi.
Onun şereflendirmesi her zaman faziletli kimselerin üzerindeydi.”
“Nerede o hükümdar ki, Haçlılar onun kuvveti karşısında zelil olup alçaldılar.
Onun intikamları düşmanların boynundaki zincirlere ulaştı, kılıcıyla parçalandı….”
“Ben senin mezarının üzerine yağmur yağmasını pek istemiyorum,
Çünkü senin cömertliğinin, sağanak yağmurları bile geride bıraktığını gördüm…”
Dipnotlar:
– Arapçası: İbn Kesir, El-Bidaye Ve’n-Nihaye, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, ilk baskı, 1408/1988; 13/5-9.
– Türkçe tercümesi: İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Tercüme Mehmet Keskin, “Büyük İslam Tarihi”, Çağrı Yayınları, Cilt:13; Bölüm:2/s. 69-72.
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.
Bazı Merak Edilen Sorular:
HAZRETİ ÖMER’İN BAZI HUYLARI ABARTI VE YANLIŞ MIYDI?
BİZLER, HİÇBİR ZAMAN SAHABELERİN SEVİYESİNE ULAŞAMAZ MIYIZ?
PEYGAMBERİMİZİN EVİNDE SAHABELERİN UZUN SÜRE OTURMASI İLE İLGİLİ, AHZAB SURESİ 53. AYETİ NASIL ANLAMALIYIZ?
KADININ NAMAZDA ERKEĞİN HİZASINDA OLMASI, ERKEĞİN NAMAZINI BOZAR MI?
CEBRAİL VEYA BAŞKA BİR MELEK PEYGAMBERİMİZ VE SAHABELER TARAFINDAN GÖRÜLMÜŞ MÜDÜR?
Yorumlar (0)