a) “Meselâ: Nasıl ki dünkü güne, bugün yetişmek için iki yol var. Birincisi: Zamanın cereyanına tâbi’ olmayarak, bir kuvvet-i kudsiye ile; fevkaz zaman çıkıp, dünü bugün gibi hazır görmektir. İkincisi: Bir sene kat’-ı mesafe edip, dönüp dolaşıp, düne gelmektir.” (bk. Sözler, s. 492).
b) “İman-ı Billah nuru ihtar etti ki; o vaziyetler gerçi sureten fânidirler, birkaç cihette mevcuddurlar. Çünki Cenab-ı Hakk’ın bâki isimlerinin cilveleri olan o vaziyetler, daire-i ilimde ve elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı misaliyede bâki oldukları gibi; nur-u imanın verdiği bâkiyane münasebet noktasında fevkaz zaman bir vaziyette mevcuddurlar. Sen, o vaziyetleri çok cihetle ve çok manevî sinemalarla görebilir ve girebilirsin diye anladım.” (bk. Kastamonu Lahikası, s. 106).
Bediüzzaman Hazretlerinin bu konudaki değişik ifadeleri yukarıdaki gibidir.
İman Şuuruyla Zaman Üstü Bir Hale Geçilir mi?
Birinci şıktaki ifadede, iman sayesinde kutsi bir kuvvete sahip olanların zamanın üstüne çıkıp geçmiş ve geleceği hazır zaman gibi görebileceklerine vurgu yapılmıştır. Yani burada her şeyin zaman üstü bir konuma sahip olduğuna değil, iman nurunun kazandırdığı kutsi bir kuvvet sayesinde müminler iman şuuruyla fevkaz zaman bir konuma geçip geçmiş ve geleceği hazır gün gibi görebileceklerine işaret edilmiştir.
Her Şey Fevkaz Zaman mıdır? Ayrımı Nasıl Yapılır?
İkinci şıktaki ifadelerde iki noktaya vurgu yapılmıştır.
Birincisi: Vücud-u harici elbisesini çıkaran mevcudatın daire-i ilimde ve elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı misaliyede bâki olduklarına işaret edilmiştir.
İkincisi: Nur-u imanın verdiği bâkiyane münasebet noktasında fevkaz zaman bir vaziyette mevcuddurlar. Yani imanın, gayb ve şahadet alemlerini içine alan geniş kapsamı sayesinde, müminler fekaz zaman/zaman üstü bir tasavvurla ölenlerle diri olanlar kadar alakalıdır.
Anladığımız kadarıyla, bu ifadeden her şeyin fevkaz zaman bir konuma sahip olduğunu anlamak isabetli değildir. Yani burada anlatılan şey, bütün mevcudatın zaman üstü vasfı olduğuna değil, imanın zaman üstü vasfına işaret edilmiştir. Çünkü imanın sahası mazi ve müstakbeli birlikte içine aldığı için, iman nuru ve iman şuuru penceresinden bakanlar her şeyi mevcut görebilirler. Üstad’ın aşağıdaki ifadelerinden bunu anlamak mümkündür:
“…İman, dizginini cism-i hayvanînin elinden alıp kalbe, ruha teslim ettiği için; maziye nüfuz ve müstakbele hulûl edebilir. Çünki kalb ve ruhun daire-i hayatı geniştir.” (bk. Sözler, s. 210).
“…Hem iman, geçmiş ve gelecek zamana nüfuz edemeyen o cüz’-i ihtiyarînin dizginini cismin elinden alıp, kalbe ve ruha teslim eder. Ruh ve kalbin daire-i hayatı ise, cisim gibi hazır zamana münhasır olmadığından, pek çok seneler maziden, pek çok seneler istikbalden daire-i hayatına dâhil olduğundan; o cüz’-i ihtiyarî, cüz’iyetten çıkıp külliyet kesbeder. Zaman-ı mazinin en derin derelerine kuvvet-i iman ile girebildiği ve hüzünlerin zulmetlerini def’edebildiği gibi; nur-u iman ile istikbalin en uzak dağlarına kadar çıkar, korkuları izale eder.” (bk. Lem’alar, s. 230).
Özetlersek Üstad’ın bu ifadelerinden “fevkaz zaman her şey mevcut” olduğunu düşünemiyoruz. Vesselam!..
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.
Bazı Merak Edilen Sorular:
İYİLİK İNSANDAN MI, ALLAH’TAN MIDIR?
PEYGAMBERLER ALLAH HAKKINDA YANLIŞ İFADE KULLANAMAZ MI?
ALLAH’IN BİZDEN RAZI OLDUĞUNU NASIL ANLARIZ?
İNSAN KENDİ KADERİNİ KENDİ Mİ BELİRLER, YOKSA ALLAH TARAFINDAN MI BELİRLENİR?
ALLAH NUR MUDUR? NUR ALLAH’IN MAHLUKUDUR, NE DEMEKTİR?
Yorumlar (0)