Bunu demek yerine bir Müslüman önce “İşimiz, Allah’a kul olmak.” demeli. Şeyhlerin, alimlerin, müçtehitlerin, seydaların buradaki yeri vesile olmaktır.
Şeyhlere Fazla Makam Vermek Yanlış mıdır?
İslâm’ın esası tevhiddir. Hidayet vermek, kalpleri iman ile nurlandırmak ve küfür karanlığından kurtarmak ancak Allah’a mahsustur.
Şu var ki bu hikmet aleminde her şey bir sebebe bağlanmıştır. Meyveyi ağaçtan alırız ama iyi bilir ki o ağaç da bizim gibi rızka muhtaç bir biçaredir. Onu toprakla, su ile güneşle rızıklandıran Allah, bizi de onun meyveleriyle beslemektedir.
Gözün aydınlanması için güneşi sebep kılan Allah, kalplerin nurlanmasına da peygamberleri ve onların izinde giden ve onlara varis olan alimleri ve mürşitleri sebep kılmıştır. Müslümanlar, Peygamber’i (asm) kul ve resul olarak tanırlar. O mümtaz, o seçkin, o sevgili kula risalet vazifesini yükleyen Allah, bizleri de o sevgili Peygamberi (asm) vasıtasıyla irşat etmekte, bize hidayet yolunu öylece göstermektedir.
Peygamberler hidayete, imana, hayra “mazhar” (zuhur etme, görünme yeri) ve “makes” (aksetme yeri, ayna) olmuşlardır. Yani hidayet güneşi, öncelikle onların pak ve berrak kalplerini parlatmış. O aynalardan da diğer müminlerin kalplerine aksetmiştir.
Şeyh, yol gösteren arif kişi (İz, Tasavvuf, s 100.) mürid ise, şeyhe bağlı kimse anlamındadır. (Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 114.) Şeyhlerin görevi (mürşid), insanları halktan Hakk’a ulaştırmada bir rehber, bir kılavuzluk yapmaktır. Okulda hoca ne ise, dergâhta mürşit de odur. Hoca, daha çok akla hitap eder. Mürşit ise, ruhla meşgul olur. Mürşidin yüzü nuranî, sözü Rabbanîdir. (Eraydın,Tasavvuf ve Tarikat, s. 116-1191)
Mürşide şu pencereden bakmak isabetli olacaktır:
“Üstad ve mürşid, masdar ve menba telakki edilmemek gerektir. Belki mazhar ve ma’kes olduklarını bilmek lazımdır. Mesela, hararet ve ziya, sana bir ayine vasıtasıyla gelir. Sende, güneşe karşı minnettar olmaya bedel, ayineyi masdar telakki edip, güneşi unutup, ona minnettar olmak divaneliktir. Evet, ayine muhafaza edilmeli, çünkü mazhardır. İşte, mürşidin ruhu ve kalbi bir ayinedir. Cenab-ı Hakk’tan gelen feyze ma’kes olur. Müridine aksedilmesine de vesile olur. Vesilelikten fazla feyiz noktasında makam verilmemek lazımdır.” (Nursî, Lem’alar, s. 129-130)
Masdar ve membaa yani hidayetin ve imanın sudur yeri ve kaynağı, ancak Allah’ın Hâdi ismidir. Çeşitli surelerde defalarca ders verildiği gibi, peygamberlerin vazifesi yalnız hakkı tebliğ etmektir. Böyle olunca onların izinde giden ve onların vazifelerini sonraki asırlarda devam ettiren şeyhlerin, alimlerin, mürşitlerin ve üstatların da yaptığı insanları iman ve hidayet yoluna sadece davet etmek olmuştur. Hidayet güneşinin insanların kalplerini aydınlatması için bir mazhar ve bir makes vazifesi görmeye çalışırlar.
Bu manayı yakalayan ve bu gerçeği bilen müminler; kendilerinden fayda gördükleri, ilim tahsil ettikleri, feyiz aldıkları büyük zatları birer peygamber varisi olarak sever, onlara karşı lâyık oldukları hürmet ve muhabbeti gösterirler. Ama şeyhlerin, alimlerin -vesaire- masdar ve membaa olmadıklarını da çok iyi bilir, şükür ve ibadetlerini ancak Allah’a yaparlar.
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.
Bazı Merak Edilen Sorular:
“ŞEYHİN/MÜRŞİDİN YOKSA ŞEYHİN ŞEYTANDIR.” SÖZÜNÜ NASIL ANLAMAK GEREKİR?
VASITA İLE VESİLENİN FARKI NEDİR?
HER TOPLUMA, HER KITAYA PEYGAMBER GÖNDERİLMİŞ MİDİR?
HADİS-İ KUDSİ İLE AYETLER VE DİĞER HADİSLER ARASINDA NE FARK VARDIR?
İLK İNSANLARDAN SONRA İNSANLIK NASIL ÇOĞALDI?
Yorumlar (0)