Hırsızlık olayında iki taraf vardır. Birinci taraf, malı çalınan mağdur insanlar, ikinci taraf ise cezayı hak eden gaddar bir hırsız.
İnsan olarak bu iki kişiyi adalet ölçüsünde tartacağız. Ne yapalım ki mazlumun malı korunmuş olsun, zalimin eli engellenmiş olsun.
Eğer burada caydırıcı bir müeyyide olmazsa ne malı koruyabilir ne de hırsızın elini engelleyebiliriz. Hapis gibi cezaların caydırıcı olmadığının en büyük kanıtı, bugünkü hırsızlık vakalarının bilançosudur. Her şeyin hikmetini en iyi bilen Allah, çalışmadan ve başkasının mağduriyetine acımadan malını çalmakta menhus bir lezzetin olduğunu sonsuz ilmiyle biliyordu. Ayrıca nefs-i emare sahiplerinin bu çirkin işi kolay kolay bırakmayacaklarını, bunun engellenmesinin tek yolunun hırsızlık edenin elinin kesilmesi olduğunu bilmiş ve hükmünü vermiştir.
Her hırsız, fakirlikten ötürü bu işi yapmıyor. Bunu alışkanlık haline getiren, yorulmadan çok para kazanma peşinde olanların haddi hesabı yoktur.
Fakir olsa bile, eli kesilenin kendisi ve bakmak zorunda olduğu insanları aç bırakmamak devletin görevidir. Hırsız kimse de bunun dışında değildir. Nitekim Hz. Ömer, bir kıtlık döneminde hırsızlık yapanlara ceza uygulamamış ve: “İnsanların karnını doyurmadan, onlardan kanunlara uymayı istemeyiz.” demiştir.
Hırsızın Elinin Kesilmesi İnsafsız Bir Hüküm müdür?
Hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili Kur’an’ın hükmü -deyim yerindeyse- en çağdaş bir hükümdür; çünkü bu çağ kadar hırsızı, şehir eşkıyası, kapkaçı, gaspçısı bol olan başka bir çağ olmamıştır. Bunlara karşı alınan yüzeysel ve düzeysiz cezaların caydırıcı olmadığına dair -hırsızlar hariç- herkse hem fikirdir.
İslam tarihinde bu cezanın âdil bir şekilde uygulandığı ilk üç asırda, hırsızlık suçundan ötürü kesilen ellerin sayısı yalnız altıdır (bk. İsmail el-Fehranî, “eş-Şeriatü beyne’s-salihin ve’l-Murcifin” el-Ehram, 17 Yenayır, 2011).
Şu anda, dünyanın her bir şehrinde her gün bu suçlar sebebiyle, talan edilen bunca servet yanında, en az bir veya birkaç-el değil, baş kesilmekte/mal sahibi zalimce öldürülmektedir. Buna caydırıcı bir önlemle dur demeye, her çağdan daha çok bu çağın ihtiyacı vardır
İlginçtir, hırsızın durumuna acıyoruz da malı çalınan, hayatı boyunca on yıllarca çalışıp zor biriktirdiği bütün servetini hırsıza kaptıran mal sahibinin bu durumunu pek dikkate almıyor gibi davranıyoruz. Bu adamın da çoluk çocuğu yok mu? Kendisi de muhtaç duruma düşmemiş mi?
İnsanın aklına -malına sahip çıkmadığı için eleştirilere hedefi olmuş- Nasrettin hocanın meşhur şu sözü geliyor: “Yani hırsızın hiç mi suçu yok?”
Bir zamanlar kendini bilmez bir cahil hırsıza verilen cezayı bahane ederek İslam şeriatına hücum etmiş. Buna karşılık bazı İslam alimleri çok güzel cevap vermişlerdir. Bunu bilmeye hem bizim hem de soru soran kardeşimizin hakkı var diye düşünüyoruz.
İtiraz eden demiş ki: “İslam dininde kim haksız yere bir kimsenin elini keserse beş yüz altın diyet ödemek zorundadır. Durum böyle iken nasıl olur da -değeri beş yüz altın olan- bir el yarım altın çaldığı zaman kesilir?”
Şöyle cevap vermişler: İnsanın canını koruma adına elin diyeti beş yüz olarak hükme bağlanmıştır. Ama insanın malını koruma adına da hırsızın eli değersiz sayılmıştır. Böylece beş yüz değerinde olan bir el yarım altın çaldığında kesilmeyi hak eder. Bir başka alim de şu cevabı vermiştir: Bir el, emin olduğu sürece değerlidir. Hain olunca da değerden düşer.
Ne güzel hikmetli sözler. Gerçekten Allah’ın hikmetini böyle anlamak veya anlamaya çalışmak gerekir.
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.
Bazı Merak Edilen Sorular:
TECAVÜZE UĞRAMA VEYA ÇOCUĞUN SAKAT DOĞMA RİSKİ DURUMUNDA KÜRTAJLA ÇOCUĞU ALMAK CAİZ MİDİR?
GÜNAHLARIN CEZASI NEDEN BU KADAR AĞIR?
ERKEK VE KADINLARDA KESİLMESİ, CIMBIZLA ALINMASI CAİZ OLAN VE OLMAYAN KILLAR VE TÜYLER NELERDİR? ETEK VE KOLTUK ALTI KILLARI KAÇ GÜNDE BİR ALINMALIDIR?
HAD NE DEMEKTİR? HAD CEZASI GEREKTİREN SUÇLAR NELERDİR?
NİSA SURESİ 34. AYETTE GEÇEN “DÖVÜN” İFADESİNİ NASIL AÇIKLIYORSUNUZ?
Yorumlar (0)