Demokrasi, İslamî yani İslam’ın içine uyumlu bir sistem olabilir mi? Bu sorunun cevabını geniş bir açıdan ele alıp konuşabiliriz. İslam kimin sistemidir? Allah’ın sistemidir. İslam’da yani bizim Müslümanlık olarak bildiğimiz şeylerde Allah’tan başkasının katkısı var mı? Mesela, sevgili peygamberimiz aleyhisselatu vesselama ait bölüm var mı? Cevap; hayır. Sadece Allah’a kulluk yapılır. Din sadece Allah’ındır. Peygamber aleyhisselam da Allah’ın kuludur. O da kulluk yapmak için, kulluğun örneğini göstermek için gelmiştir. İslam sadece Allah’ın dinidir. Ne Peygamberin -aleyhisselam- ne Peygamberin biricik ashabının, Ebubekir’lerin, Ömer’lerin, Osman ve Ali’lerin -Allah onlardan razı olsun- hiçbirinin bir ilavesi veya eksiltmesi kesinlikle yoktur. Bir şey İslam ise, İslam’a ait ise, İslam’dan bir parça ise o %100 Allah’a ait olmalıdır ve öyledir de.
Demokrasiye gelebiliriz… Demokrasi hangi peygamberin geliştirdiği bir sistemdir, Allah’ın kitabın da var mı, Peygamberin sünnetinde var mı? Hayır. Demokrasi, beşerin geliştirdiği bir sistemdir, yönetim tarzıdır, hayatı algılama tarzıdır. İçinde İslam’ın da hoşnut olacağı, beğeneceği yönler olabilir. Kur’an’a uyumlu maddeleri olabilir. Peygamber aleyhisselamın hayatına, siretine, örnekliğine uygun bölümler olabilir. Ama üç beş maddesi Kur’an’a uyumludur diye demokrasi hac gibi, Kur’an gibi, oruç gibi, kurban gibi İslam’a ait bir sistem olamaz. Bilakis, demokrasi büyük bir kanser ihtiva ediyor. Güç ve otoriteyi, kitlelerin ve halkın eline veriyor. Hâlbuki bütün hüküm, güç, otorite, son söz hakkı Allah’ındır. Bu noktadan İslam’la tersleşir demokrasi. Çünkü Allah, filan iş için ‘olmaz’ demiştir. Demokrasi ise halk istiyorsa, olur diyorsa, olur kabul etmenin adıdır. Bu açıdan, temel perspektif olarak, ilk bakış tarzı olarak demokrasi, uluhiyyet makamına karşı baş kaldırıdır. Bu yüzden demokrasinin İslam’a ait bir parçası olması, İslam’ın özünde var olması bir kenara, İslam’ın karşısında bir sistemdir. Ama demokrasinin bu yönü çıkarıldığında insana saygı, halkı ezmeme, halkın iradesinin, hele Müslüman bir halksa, hükümran olması, halka karşı despotluk imkânlarını tıkatması gibi bölümleri hoş, güzel olabilir, öyledir de nitekim. Biz sistem olarak demokrasiye talip olurken Allah’ın sisteminin yerine konacak bir sistemi sahiplenip sahiplenmediğimize dikkat edeceğiz. İçindeki güzelliklerden birinden dolayı veya beşinden onundan dolayı bir çirkini güzelleştiremeyiz. Ne yaparız peki? Reddetmeye de mecbur değiliz. Eğer söz konusu olan şey demokrasi ise o demokrasinin 10 uygulamasından 8’i Allah’ın şeriatı açısından sakıncalı değilse onları alırız. Sistemleri de, icad edenlerinin olsun (1).
Demokrasi için Ortamda Nelerin Olması Gerekir?
Doğal olarak demokratik ilkelerin serbestçe yaşayabileceği belli bir kültürel ortam gereklidir. Bediüzzaman’a göre demokratik sistemi inşa edip devam ettirebilmek için insanların bilgi, teknoloji, ahlak ve kültürde belli bir düzeyi tutturmaları gerekir. Vahşetin, cehaletin, bağnazlığın, ilkelliğin, kırsal kültür ve geleneklerin egemen olduğu sosyal ortamlarda demokrasi var olamaz. Var olsa da ayakta kalamaz.
Ona göre demokrasinin temel ilkelerinden bazıları kuvvet yerine hakkın, cehalet yerine bilginin, kin ve düşmanlık yerine sevginin, keyfilik ve şahsiyetçilik yerine objektif kanunun ve ilkelerin ikame edilmesi, sosyal ve siyasal hayatın bu ilkeler çerçevesinde dizayn edilmesidir. Aynı şekilde tüm kararların, keyfî ve kişisel heveslere göre değil, kolektif bilgi ve hikmete dayalı kurum ve kurullarla istişare edilerek alınması ve uygulanmasıdır. Bu ilkelerin hayata geçirilebilmesi için ise toplum fertlerinin ciddi bir eğitim-öğretim seviyesine ulaşmış olması gerekir.
Meşru demokrasi sadece insan bireylerinin özgür olmasını sağlamayacak, aynı zamanda toplumun hatta belli bir kıtanın ekonomik olarak gelişmesini de sağlayacaktır. Bediüzzaman’a göre despotizme, keyfî karar ve iradelere, bilim ve hikmet dışı eğilimlere dayanan bir toplumun sağlıklı bir şekilde gelişmesi ve varlığını istikrarlı bir şekilde devam ettirmesi mümkün değildir. Özellikle İslam toplumlarının sosyo-ekonomik gelişmesi her türlü, istibdat ve baskıdan uzak İslamî hürriyet ve Şurâ ile mümkündür.
Gerçekten Bediüzzaman ve benzeri şahsiyetler, İslam toplumlarının ve genel olarak Asya kıtasının geri kalmasının esas nedeninin gerekli hürriyet ve şurâ kurumlarını geliştirememiş olmalarına bağlarlar:
“…mânâ-yı meşrutiyete iptilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asya’nın ve âlem-i İslâm’ın istikbalde terakkisinin birinci kapısı meşrutiyet-i meşrua ve şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve talih ve taht ve baht-ı İslâmın anahtarı da meşrutiyetteki şûrâdır.” “Müslümanların hayat-ı içtimaiyye-i İslamîyyedeki saadetlerinin anahtarı, meşveret-i şeriyyedir. Ve emruhum şura beynehüm (Şurâ, 42/38) âyet-i kerimesi, şûrâyı esas olarak emrediyor. Evet, nasıl kı, nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr ünvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûrâ-yı hakikiyeyi yapmamasıdır.” (Nursî, 1994, s. 1928).
Sonuç olarak, yeniden demokrasi arayışına çıktığımız şu günlerde can, mal, akıl, ahlak ve özgürlük güvenliğini sağlayacak şekilde yeniden dizayn edilen siyasal sistemimize Müslümanların karşı çıkmaları bir yana şiddetle savunmaları gerektiği inancındayım. Bunu bize temel referans kaynaklarımız vahiy ve akıl önermektedir. Akıl ve tecrübenin önderliğinde yukarıdaki hedeflerin nasıl gerçekleştirileceği serbest tartışma veya deneyip yanılma yoluyla bulunabilir. Bu ilkelerin birkaçı veya tümünü ihmal eden, ortadan kaldırmak isteyen her türlü siyasal, ekonomik veya kültür politikası ne adına olursa olsun akıl ve vahiy adına muhalefetle karşılaşacaktır. Doğal olarak muhalefet yeni can, mal, akıl ve din güvensizlikleri doğurur nitelikte olmayacaktır.
Ülkemizin geleceğini inşa etmek isteyenler akli ilkelerde buluşmak durumundadırlar (2).
Kaynak (1): Fetva Meclisi
Kaynak (2): Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.
Bazı Merak Edilen Sorular:
ZALİM YÖNETİME İSYAN CÂİZ MİDİR?
ALLAH’IN İYİ BİR ATEİSTİ DİĞER ZALİMLERLE AYNI CEHENNEME GÖNDERECEK OLMASI ADALETLİ OLABİLİR Mİ? İYİLİKLER YAPAN BİR ATEİST NEDEN KÖTÜ İNSANLARLA AYNI CEHENNEME GİDECEK?
KAFİR DOKTOR, KÖTÜ BİR HASTALIĞIN TEDAVİSİNİ BULUYOR. İYİLİĞE RAĞMEN ONA SONSUZ BİR CEHENNEMDE ZULÜM MÜ EDİLECEK?
YÖNETİCİLERİN ZULMÜ KIYAMET ALAMETİ Mİ?
ALLAH, NEDEN GÜNAHKÂR İNSANLARA BU DÜNYADA MAL MÜLK VERİYOR; HEDEFLERİNE ULAŞTIRIYOR?
Yorumlar (0)