Bir kimsenin başarılı veya başarısız olması, işinin rast gitmesi veya gitmemesi iki açıdan değerlendirilebilir.
Birincisi: Her şeyin dizgini elinde olan Allah’ın takdiri.
İkincisi: İnsanın, birer ilahi kanun olan kâinattaki cari sebepler sistemine riayet edip etmemesi.
İnsan olarak yaptığımız başarılı işlerin arkasında Allah’ın lütfunun bulunduğuna, rast gitmeyen başarısız işlerimizin arkasında ise kendi nefsimizin olduğuna inanacağız.
O halde bunun anlamı şudur: Hayrın da şerrin de iyiliğin de kötülüğün de yaratıcısı Allah’tır.
Her başarının arkasındaki kuvvet, Allah’ın takdirine aittir; çünkü başarılı işlerin varlığı bir değil, birçok sebebin tahakkukuna bağlıdır. O sebeplerin tamamına insanın hâkim olması imkânsızdır. O halde söz konusu başarının asıl sahibi, bütün sebeplerin yaratıcısı ve hâkimi olan Allah’tır. Ayrıca başarısız olduğumuz konularda ise, insanların rolü büyük önem arz etmektedir. Bu rol biri maddi biri manevi olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar:
Maddi rolü: Bizzat kişinin yapması gereken işleri uygun bir şekilde yapmaması gereken sebepler örgüsüne riayet etmemesi, başarıyı sağlayan şartların rotasında yürümemesi gibi yanlış adımların atılması.
Manevi rolü ise: Allah’ın emir ve yasaklarını çiğnemek suretiyle, Ona karşı yaptığı saygısızlıktır. Bu saygısızlığın dünyadaki cezası, bazen bu tür olumsuzluklarla tahakkuk eder. Bu ceza bazen bir şefkat tokadı, bazen de bir ceza şeklinde gerçekleştirilir.
“Nerede olursanız olun, sağlam kalelerde bile olsanız ölüm sizi yakalar. Başlarına iyi bir şey gelse, ‘Bu ALLAH tarafındandır.’ derler. Kendilerine bir kötülük dokunsa, ‘Bu senin tarafındandır.’ derler. De ki, ‘Hepsi ALLAH tarafındandır.’ Bu topluma ne oluyor ki neredeyse hiçbir söz anlamıyorlar! Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.” (Nisa, 4/78-79) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.
Rahatlamak için, maddi veya manevi yanlışlarımızın ürünü olan başarısızlığımızın faturasını Allah’ın kaderine kesmeyelim. Bununla beraber, geçmişte kalmış olan kötü durumumuzu hafifletmek için, kaderin rolünü hatırlayıp teselli bulmamız mümkündür.
“Kadere iman eden kederden kurtulur.” (Münavî, Feyzu’l-Kadîr, 3/187) manasındaki hadîs-i şerifte, “geçmişe ait sıkıntılar ile musibetler hakkında” kadere yapışmanın önü açılmıştır; ancak geleceğe ait plan ve programlarda kadere yapışmak, gayri İslami bir kader anlayışıdır.
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.
Bazı Merak Edilen Sorular:
BABA, EVLADINI MİRASTAN MAHRUM BIRAKABİLİR Mİ?
İSLAM’IN KADINA DEĞER VERMEDİĞİ DOĞRU MU? DİNİMİZ NEDEN KADINLARA DEĞER VERMİYOR?
Yorumlar (0)