Klasik kaynaklarda genellikle, “sevin­cin veya psikolojik açıdan rahatlamanın bir ifadesi olarak, dişler görünecek bi­çimde yüzün gerilmesi” şeklinde tarif edilen gülmenin hafif derecede olanına tebessüm, yüksek sesle olanına kahkaha denildiği belirtilir (Râgıb el-lsfahânî, el-Müfredât, “dhk” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’deki bazı örneklerden, insanın sevindirici bir haber, ilginç bir gelişme karşısında gülmesinin, tebessüm etmesinin tabii olduğu anlaşılmaktadır (Kindî. Resâ’il, I, 126). Güldürenin de ağlatanın da Allah olduğunu ifade eden âyet (Necm, 53/43) hem gülme ve ağlamanın tabiiliğini, hem de aynı varlıkta zıt tabiatları yaratan kudretin büyüklüğünü belirtmektedir.

Gülmenin bir alay ve aşağılama ifadesi olduğuna işaret eden âyetler de vardır (Mü’minûn, 23/ 109-110; Zuhruf, 43/47; Necm, 53/ 59-60). Dünyada müşrikler alaycı tavırlarla müminlere gülmüşlerdi; âhirette ise gülme sırası müminlere gelecek (Mutaffifîn, 83/29-36) ve o gün bazı yüzler gülerken bazı yüzleri keder kaplayacaktır (Abese, 80/38-41).

Gülme, insana has bir davranış olarak aynı zamanda insan karakterini belirleyici bir nitelik ve beşerî ilişkilerde sıkça görülen bir tavır olmasından dolayı, İslâm ahlakıyla ilgili kaynaklar bu kavramı inceleme konusu yapmıştır. Hz. Peygamber (asm)’in nükteli sözler, ilginç çelişkiler, sürpriz gelişmeler ve diğer bazı hareketler karşısında tebessüm ettiğine ve güldüğüne dair hadisler vardır (bk. Wensinck, el-Muccem, “bsm”, “dhk” md.leri). Bu hadisler, onun yumuşak tabiatının yanı sıra hoşgörüsünü de yansıtmaktadır (bk. Buharî, “Edeb”, 68: “Fezâ’ilü aşhâ-bi’n-nebi”, 6; Müslim, “Fezâilü’s-sahâ-be”, 22).

Ancak söz konusu hadislerde Resûl-i Ekrem (asm)’in gülmesinin tebessüm şeklinde olduğu, ayrıca güler yüzlü oluşuyla yanındakilere sevinç ve huzur verdiği belirtilir (Buhârî, “Edeb”, 68; “Tefsir”, 46/2; Müslim, “Fezâ’ilü’ş-şahâbe”, 134; Tirmizî, s. 120-124).

Hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre, Resûl-i Ekrem (asm) genellikle beşûş çehreli, güleç yüzlü idi. Yani o, en sıkıntılı anlarında bile umumiyetle üzüntülerini belli etmez ve yanındakilere hüzün verecek bir tavır sergilemezdi. Bilhassa çok sevdiği kimselerle karşılaştığında tebessümü bir kat daha artardı (bk. Tirmizî, Menâkıb, 10; Ebû Dâvûd, İstiska, 2).

Konuyla ilgili hadisleri de dikkate alan İslâm ahlâkçıları, gülmenin hem insan tabiatına hem de ahlâka ve edebe uygun olduğunu, fakat mizah gibi gülmede de dengeyi korumanın güç olduğunu belirtir.

Bundan dolayı ahlâkçılar, normal şartlarda gülmemenin veya gülme eğilimini bastırmanın insanı sevimsizleştirdiğine, ancak çok gülmenin de kişinin şahsiyet ve vakarını zedelemek, önemli meseleleri ciddiye almamak, gaflete yol açmak gibi sonuçlar doğurduğuna, özellikle ağır şakalar yaparak, alay ve gıybet ederek gülmenin insanlar arasında düşmanlığa yol açtığına dikkat çekmişlerdir (bk. Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, Beyrut 1978, s. 302; Gazzâlî, İhya’ (Bey­rut), III, 127-132, 147; İslam Ansiklopedisi, DİA Gülme md).

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

Bazı Merak Edilen Sorular:

HER DUA KABUL OLUR MU?

JELATİN VE E KATKI MADDELERİ HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?

ÜÇ MAAŞ GELİRİ OLANLAR KURBAN BAYRAMI’NDA BİR KURBAN KESMEKLE İBADETLERİNİ YERİNE GETİRMİŞ OLUR MU?

HAYIZLI KADIN İLE CİNSEL İLİŞKİNİN SINIRLARI NELERDİR?

KIBLE YÖNÜNÜ BİLMEYEN KİMSE, NAMAZINI NASIL KILMALIDIR?