Yahudilik, yaşayan ilâhî kaynaklı dinlerden, mensûbu en az olan bir dindir. Günümüzde yeryüzünde yaklaşık 15-24 milyon dolayında Yahûdî vardır. Yahûdili’ğin, dinler tarihinde özel bir yeri bulunmakta ve bu din, en eski ilâhi kaynaklı din olarak nitelendirilmektedir. Mâzisi birkaç bin yıl geriye giden bu dinin başta gelen özelliklerinden biri İsrail oğulları ile Tanrı arasındaki “ahd’e kutsal kitaplarında geniş yer ayrılmasıdır. Bu nedenle bu din, bir “ahid dini” olarak da bilinmektedir. İsrail oğullarının başına gelen bütün sıkıntıların, onların bu ahde uymamaları, verdikleri sözü tutmamalarından ileri geldiği, hem kendi mukaddes kitaplarında, hem de Kur’an-ı Kerîm’de belirtilmektedir.

Bu din, Bâbil Sürgünü’nden sonra millî bir din haline getirilmiştir. Ancak bu din, tek Tanrı’ya, vahye dayanan mukaddes kitâba ve peygamberlere yer vermesiyle millî dinlerden; millileştirilip bir ırka tahsis edilmesiyle de, ilâhî dinlerden farklı bir durum arz etmektedir. Aslında bugünkü Yahudiliğin bir din mi, ırk mı, yoksa millet mi olduğu, pek net değildir. Tartışmaya girmeden onun kendine has özellikleri ve nitelikleri bulunan bir din olduğu, benzerinin bulunmadığı ve bu yüzden de tanımının zor olduğu söylenebilir çünkü Yahûdilik’te din ve ırk iç içe girmiş olduğundan birini dinlerinden ayırmak güçtür. Onun en güzel tanımını, mukaddes kitaplarında yer alan “Balam” hikâyesindeki şu cümle yapmaktadır: “İşte ayrıca oturan bir kavimdir ve milletler arasında sayılmayacaktır” (Sayılar, 23/9).

Yahudiler, mukaddes kitaplarında yer alan ifadelere dayanarak kendilerini, dünya milletleri arasından seçilmiş kavim olarak görürler. Tanrı, bu kavmi Sina’da kendine muhatâp kılmış, onlarla ahidleşmiş, onlardan buyruklarına uyacakları konusunda söz almış ve Hz. Mûsa’nın şahsında onlara Tevrât’ı göndermiştir. Bu dinin odak noktası, Kudüs’deki “Mâbed”dir. Tahribinden önce bu Mâbed’in bir odasında “Ahid Sandığı” bulunmaktaydı. Yahûdiliğin sembolü, “Yedi kollu şamdan” ve “altı köşeli yıldız” (Hz. Dâvûd’un yıldızı)dır.

Yahudilik Tarihi Nasıl Başlamıştır?

M. Ö. İkinci bin yılın başlarında Yahudilik Hz. İbrahim’in oğlu İshak’la sahneye çıkmıştır. İshak’tan sonra Yakub (a.s) yerine geçti (İbn Haldun, Tarih,2/40). Yakub’un diğer adı “İsrail” idi. Dolayısıyla Yakub’un oğullarının adıyla anılan on iki kabile de İsrail oğullarını oluşturdu. Bundan sonra Yusuf (a.s)’un daveti (Taberî, Tarih,1/185) üzerine Yakub ve oğulları Mısır’a göç ettiler (İbn Esir, Kâmil, 1/155).

Yahudilik, sözün tam manasıyla İsrail oğullarının Babil’de geçirdikleri sürgünden sonra inkişaf etmiştir. Oradan Filistin’e döndükten sonra (M.d. 538) İlahi şeriatı bildiren Tevrat, daha fazla bütün hayatın merkezi sanılmıştır. Yahudilere mahsus hükümleri havi Tevrat’a göre, Yahudiler yabancılarla evlenemezler. Bu durumda kendilerini ileride üstün ırk saymalarına kadar vahim sonuçlara ulaşmıştır (A. Schimmel, Dinler Tarihine Giriş, 110).

M. Ö. İki binlere değin İsrail oğulları Mısır’da üçüncü sınıf insan muamelesi gördüler, orada tutsak kaldılar. Ta ki kavmin içinden (İsrailoğullarından) Musa’nın, onları Firavun’un zulmüne karşı Hak’la gelip kurtulmalarına kadar. İsrailoğulları Ken’an iline ulaşarak kurtuldular. Musa, Şeriatıyla İsrailoğullarına iki özellik kazandırdı. Biri, Allah’ın kanunlarına itaat etmek, diğeri ise isyana, başkaldırmaya yönelten bir tabiat hali.

Yahudiler Kimlerle Savaşmışlardır?

Ken’an ülkesinde başta Filistinliler olmak üzere çeşitli topluluklarla savaşmak zorunda kalan Yahudiler, İ.Ö 990 dolayında Hz. Davud’un peygamberlik ve liderliğiyle bileşik bir devlet (krallık) şeklinde örgütlenerek Kudüs’ü ele geçirdiler.

Hz. Davut’a (a.s) gönderilen Zebur adlı semavi kitap, Tevrat’ın hükümlerini tasdikleyici olarak geldi. Bu yüzden Yahudilik İsa’ya kadar sürecektir.

İ. Ö. Dokuzuncu yüzyıldan beşinci yüzyıla kadar Aramiler, Asurlular ve Babillilerle çeşitli savaşlar sürmüştür. Babilin Yahuda Krallığını ele geçirmesi ile İsrail oğulları yeni bir sürgün dönemine giriyordu.

Yahudilik kendi tarihinde Büyük İskender’in İ.Ö. 322’de Filistin’i ele geçirmesi ile İ.Ö. 4-2 y.y’lar Helenistik bir dönemin başlangıcı olmuştur. Helenistik dönemde Suriye, Anadolu, Babil ve İskenderiye’de Yahudilik önemli merkezler elde etmişti. Bu dönemde Yahudiliğin kutsal metinleri Yunanca’ya tercüme edildi. Mısır’da zengin tarih, şiir, felsefe birikimi Yunan bilgisiyle oluştu.

Bu dönem için biraz farklı bilgi şöyledir: Aşağı yukarı M.Ö. Üç yüz senesinden M.Ö. yüz beş senesine kadar Yâhudi dini büyük bir devir yaşamıştı. Selevkyalı hükümdarların, Yahudileri Helenistik fikir ve siyaset sistemlerine mecbur bırakmalarına karşı 175-143 seneleri arasında Makkabe’lerin isyanları sayesinde Yahudiler evvela dinî, sonra da siyasî hürriyet elde etmişlerdir. Selevkyalıların devrini müteakip Romalı hakimiyet devrinde tekrar Filistinli vatanperestlerin birçok isyan hareketleri meydana gelmiştir.

O zaman da, Eski Ahid çeşitli kaynaklardan gelen, çeşitli yazar tertip edicilerin izlerini gösteren rivâyet, hikayet, tarihi ve şairane kısımlarının bir kül haline getirilmesinden sonra şimdiki şeklini almağa başlamıştır (A. Schimmel, Dinler Tarihine Giriş, III).

Yahudiliğin Helenistik Dönemi Ne Zamana Kadar Sürmüştür?

“Yahudiliğin Helenistik dönem”i İ.Ö. 63-İ.S.135 arasında süren Roma egemenliğine kadar devam etti.

Roma egemenliği sırasında bağımsız devlet fikri yoğunlaştı. Hristiyanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte o yıllar Yahudilik en önemli mezhep çatışmaları yaşadı.

Birbirini takip eden başarısız ayaklanmalar Yahudilikte büyük yıkıma yol açtı. Bunun ardından (doğal olarak) Yahudilik kendi içine dönmeye başladı. Bu dönem, “Talmud’un geliştirilmesi” adıyla II. yüzyıldan XVIII. yüzyıla değin sürdü. Filistin ve Babil’deki amoralar Filistin ve Babil talmudlarını vücuda getirdiler. Bunlardan Babil Talmudu Yahudi yaşamının o zamanlardaki temelini oluşturdu. Akdenizdeki Yahudi topluluğu V. yüzyılda parçalandıysa da Yahudi takviminin korunması ve hahamların çabalarıyla Avrupa’da Yahudi topluluğu tutunabildi. Diğer yandan Filistin’den Babil’e geçen hahamlık kurumu Yahudiliğin Şeriat sistemini bu yeni ülkenin şartlarına başarıyla uyguladı. VII. ve VIII. yüzyılda İslâm’ın genişlemesiyle birlikte “goon” adıyla anılan Babilli Yahudi önderler kendi geleneklerini bütün yahudi toplumlarına ulaştırdılar.

Ortaçağda Yahudilik, kültürel köklerini Babil’e dayandıran Sefardi Yahudileri (ki bunlar Endülüs-İspanya’da idiler. Bunlar Müslüman-Arap kültüründen etkilenmişlerdir) ve Aşkenazi yahudileri (ki bunlar da Avrupa’nın latin-hristiyan kültüründen etkilenmiş Fransız-Alman Yahudileridir) türünde biçimlenmişlerdir. Yine XII. yüzyılda Alman Aşkenazileri arasında Hasidilik, XIII. yüzyılda Provence ve Kuzey İspanya’daki Talmud akademilerinde ortaya tefekküre dayalı olarak çıkan bir Kabala türü de Yahudi mistisizminin en tipik örneklerini oluştururlar. Bütün bu sayılan kültürlerin arasında çeşitli çatışmalar ortaya çıktı. Gerek bu çatışmalar, gerek hristiyan yöneticilerin baskıları ve gerekse 1306 yılında Fransa’dan Yahudilerin sürülmesi Yahudi kültürünü çözümsüz ve bağlılarının açıktan dinî bağlılığı söyleyememesi dolayısıyla dinin bağlılar açısından kendi içinde kalmasına sebep olmuş, bu durum XVIII. yüzyıla kadar sürmüştür.

Haskala ve Yahudilik Reformu Hangi Dönemde Başlamıştır?

XVIII. yüzyıldan sonraki en önemli hareket Haskala adıyla bilinen Yahudi aydınlanması olarak gerçekleşti. Bu dönemde Haskala özellikle Rusya’da ruhbanlık karşıtı bir harekete dönüştü, toplumsal ve ekonomik reform talepleriyle birlikte gelişerek yayılma ortamı buldu. Batı Avrupa’da 1800-1815’te Napolyon döneminde başlayan “Yahudi Reformu Hareketi” de Haskala’ın ürünü sayılır. Reformcu yahudilik Almanya’da 1840’larda kurumlaşırken Avrupa’nın büyük bölümünde başarısız kaldı. Ancak ABD’de yaygınlaştı.

Yine bu yıllarda “fanatik yahudilik” (1845) Almanya’sında görüldü. Fanatik Yahudilikte de günümüze değin sürecek gelenekçilik hakimdi.

XIX.y.y’larda dindışı özellikleriyle “siyonizm hareketi” reform hareketlerinin sonuçlarından birisi olması açısından önemlidir. Siyonist hareket ulusal canlanma ve ana yurda dönme yönünde geliştirdiği plan ve programla 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasını sağlayacak kadar Yahudilik açısından başarılıydı.

II. Dünya savaşı sıralarında Nazi Almanya’sının giriştiği Yahudi soykırımından bu yana Yahudilerin yerleşim açısından temel olarak Avrupa’nın dışında İsrail, SSCB ve ABD’de toplandıkları dikkat çeker.

Günümüzdeki Yahudi İsrail Devleti resmen “gelenekçi yahudiliği” benimsemiştir.

Dünya Literatüründe Yahudilik Hangi Terimlerle Adlandırılmıştır?

Bu kavmin dünya literatüründe “Yahûdî, İbrânî, İsrail oğulları” gibi terimlerle adlandırılmasının kısaca açıklanması yapılacaktır. Çünkü konunun iyi anlaşılabilmesi bu terimlerin bilinmesine bağlıdır:

Yahudî: Hz. İshâk’ın oğlu Hz. Yâkûb’un on iki oğlu vardı; dördüncü oğlunun adı “Yuda” veya “Yahuda” idi. Bu nedenle onun adına dayanarak İsrailoğullarına, “Yahudî” denmiştir. Filistin’in güneyinde kurulan Yuda veya Yahuda Krallığı da, ayrıca bu adın kaynağı olarak ileri sürülmektedir. Çünkü (Ürdün’ün batısı, Samiriye’nin güneyindeki bölge, yuda veya Yahuda adına nisbet ediliyordu. Esaretten sonra genel olarak halk “İsrailliler” diye adlandırılırken, şahıslar birbirine “Yahudi” diyorlardı.

Böylece onların torunları da günümüze kadar bu adla anıldılar.

İbrânî: Bu kelime, “İbrî” veya “Hibrî” kelimelerinden gelmektedir. Bu kelimeler, M.Ö. XV-XIV. yüzyıllarda Filistin’de görülen göçebe bir kabîlenin adıdır; “öte tarafın insanları” anlamında, Fırat ve Ürdün nehirlerinin öbür kıyısından gelmiş olan göçmenleri ifade eder. Yahûdîlere bu ad, Ken’an ülkesinin yerlileri tarafından verilmiştir. Bu konuda Yahûdî mukaddes kitabında bilgi verilmektedir (Tekvîn, XI/27-28; Tesniye, XXVI/5-6).

İsrâîl: Bu kelime, Tanrı ve insanlarla güreşip yenen anlamında Hz. Yâkûb’a, Tanrı tarafından verilmiş bir lâkabdır. Bu husus, Tevrât’ta yer almaktadır (Tekvîn, XXXII/28; XXXV/9-15; Hoşea, XII/4-5). Yahûdi Ansiklopedisinde kelimenin asıl anlamının belirsiz olduğu, Tevrat’ta “Tanrı ile güreşen” şeklinde yer almasına rağmen, “Tanrı ile mücâdele eden” anlamına gelebileceği belirtilmektedir. (The Universal Jevish Encyc, V/613). Taberî ise, Hz. Yâkub’a gece içinde Allah’a giden anlamında “İsrâil” dendiğini yazmaktadır (Taberî, Thiru’t-Taberî, I/320). Ayrıca on iki Yahudî kabîlesi de “İsrail” adıyla anılmaktadır (Çıkış Hurûc, III/16). Ancak, bu adın, Hz. Süleymân’dan sonra ikiye ayrılan ülkenin kuzeyinde kalan bölümünü teşkil eden kabîlelerin krallığını nitelendirmek üzere kullanıldığını belirtmek gerekir. Bununla birlikte Bâbil Sürgününden sonra Yahûda (Yuda)’ya geri dönen İbrânîler, Yahûda kabilesine mensup olmalarına rağmen, genel olarak “İsrailliler” adını aldılar.

Yahûdî inancına göre bu ad Yâkûb’a, Tanrı tarafından verilmiştir. Bu nedenle Yahûdîlik milli bir din, Yahova da millî bir tanrı olarak kabul edilmiştir. Onlara göre İsrail oğulları seçkin bir kavimdir. Sonraları bu ad genelde, bütün Yahudileri kapsayacak bir biçimde kullanılmıştır. Bugünkü Yahudi Cumhuriyeti de bu adı kullanmaktadır.

Bu kavim, Ken’an diyarına (Filistin) yerleşmeden önce “İbrânî”, orada “İsrailliler”, Sürgün’den sonra da genelde “İsrailoğulları”, ferden “Yahudi” şeklinde adlandırmıştır. Ancak bu üç terim, birbirinin yerine kullanılmış ve halen kullanılmaktadır; yani, üçüyle de aynı din mensuptan ve aynı topluluk ifade edilmektedir (G. Tûmer-A.Küçük, Dinler Tarihi, 110-111; Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II 361 vd).

Kur’ân-ı Kerîm Yahudilikten Bahseder mi?

Kur’an’da, Yahudilikten bahsedilen âyetlerin sayısı oldukça fazladır. Onlardan “Ben İsrail”, “Yahud” vb. deyimlerle söz edilen âyetler bulunduğu gibi, bir bölümünde bazı peygamberler (Hz. Yakub… gibi) konu edilirken, Yahudilerle ilgili olarak bilgi verilir. Ayrıca Kur’ân’daki “Ehl-i Kitap” deyiminin şümûlüne, onlar da girerler.

Kur’ân’da, Yahûdiler ile ilgili olarak verilen bilgileri şöylece sınıflandırmak ve sınırlamak mümkündür:

1- Allah tarafından Yahûdilere bahşedilen nimetler.

2- Uymakla yükümlü oldukları dînî hükümler.

3- Peygamberler tarafından kendilerine getirilen hükümlerle tebliğleri değiştirmeleri ve doğru yoldan sapmaları.

4- Allâh’a karşı ahidlerini bozmaları, verdikleri sözden dönmeleri ve bunu alışkanlık hâline getirmeleri.

5- Yaptıkları kötü işler yüzünden zillet ve meskenete uğramaları.

6- Yeryüzünde fesad çıkarmaya çalışmaları.

7- Bazı peygamberler ile sâlih kimselere iftirâ etmeleri veya onları öldürmeleri.

8- Basit menfaatleri uğruna gerçeklere yüz çevirmeleri.

9- Allah’ın, Yahûdilere tavsiyeleri:

Hz. Yusuf zamanında Mısır’a yerleşmiş olan İsrailoğulları, daha sonra Firavun’un zulmüne uğrayarak, uzun bir esâret hayatı yaşamaya başlarlar. Onları bu sıkıntıdan Hz. Musa kurtarır.

Tevrât’a Göre Hz. Musa Yahudileri Nasıl Kurtardı?

Yusuf un ölümünden sonra Mısır’da Yahûdiler çoğalmaya başlayınca, yeni Firavun, Yusuf’un hizmetlerini unutup bundan endişelendi. ilerde ülkelerine yönelecek bir saldırıda düşmanla işbirliği yapmaları endişesiyle onlara eziyet etmeye başladı. Bu arada onların çoğalmalarını önlemek için, her doğan erkek çocuğun öldürülmesini emretti. Musa, işte böyle bir zamanda doğdu. Annesi onu, ancak üç ay gizleyebildi. Sonra onu ziftlenmiş bir sepete koyarak ırmağa bıraktı. Nil kıyısındaki sazlıklara bıraktığı sepetin durumunu, Musa’nın kız kardeşi Meryem gözlüyordu. Nil’de yıkanmakta olan Firavun’un kızı, onu buldu ve bir İbrânî çocuğu olduğunu anlayıp ona acıdı. Meryem, çocuğu emzirmesi için bir İbrânî kadın çağırabileceğini söyledi. Firavun’un kızının kabul etmesi üzerine gidip annesini çağırdı. Çocuk ona verildi ve “sulardan çekilmiş” anlamına gelen “Moşe” (Musa) adı verildi (Hurûc Çıkış, I/8-22; II/1-7). Musa, gençlik yıllarında Yahûdilerin yanına gider, şikâyetlerini dinlerdi. Yine bir gidişinde, Mısırlılardan birinin, bir Yahûdiyi dövdüğünü gördü. Yahudiyi koruyarak Mısırlıyı öldürdü. Olayın duyulması üzerine Musa, Midyan’a kaçtı. Orada Midyan kâhininin kızıyla evlendi. Kâhinin sürüsünü otlatırken, Tanrı’nın meleği, Horeb’de bir çalı ortasında, ateş alevinde ona göründü. Yanan çalının ateşi bir türlü bitmek bilmiyordu. Bunu merak edip geri dönen Musa’yı çalının ortasından Allah çağınp şöyle dedi: “… Ben, babanın Allah’ı, İbrahim’in Allah’ı, İshâk’ın Allah’ı ve Yakub’un Allah’ıyım. Ve Musa yüzünü örttü; çünkü Allah’a bakmaya korkuyordu. Ve Rab dedi: Gerçekten Mısır’da olan kavminin sıkıntısını gördüm… Onların feryâdını işittim; çünkü onların acılarını bilirjm… Ve şimdi gel ve benim kavmimi, İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmak için seni Firavun’a göndereyim” (Hurûc-Çıkış, III/1-13).

Böylece Musa, Yahûdîleri Mısır’dan çıkarmak üzere görevlendirilmiş oldu. Kardeşi Hârun da ona yardımcı olarak verildi. Bu görevi yerine getirmek üzere Musa Mısır’a geri döndü. Kavmini Mısır’dan çıkarıp Ken’an diyarına götürmek istediğini, bunun Allah’ın emri olduğunu söyleyince Firavun, “Allah kimdir ki, ben ona itaat edeyim” diyerek onları saraydan kovdu. İkisi arasında mücâdele başladı. İş, mucize göstermeye kadar vardı. Firavun, bütün sihirbazlarnı topladı. Onlar da bütün hünerlerini ortaya koydular. Musa’nın asâ’sı (değneği) kocaman bir yılan olup, onların bütün sihirlerini yuttu. Bütün bunlara rağmen Firavun, İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmalarına izin vermedi. Bunun üzerine Rab Yahve, “Mısırlılara belâ vereceğini, insandan hayvana kadar bütün ilk doğanları öldüreceğini” bildirdi. Allah, Musa aracılığıyla Mısır topraklarına “on felâket” verdi. Firavun, bu işlerin olduğunu görünce onların Mısır’dan çıkmalarına izin verdi.

İsrail oğulları, Kızıldeniz’e doğru yola çıktılar. Ancak Firavun, kararından pişman olarak onların peşlerine düştü. Kızıldeniz’e ulaştıklarında Musa elini denize uzattı, sular yarıldı, İsrail oğulları geçti. Sonra Musa tekrar elini uzattı, sular eski halini uldı ve Firavun ile ordusu boğuldu (Hurûc Çıkış, VII/9-12; XII/21-31).

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

Bazı Merak Edilen Sorular:

HRİSTİYANLIK VE YAHUDİLİK BUGÜN HAK DİNLER MİDİR?

MÂİDE SÛRESİ, 51. AYETTE GEÇEN, “YAHUDİ VE HRİSTİYANLARI DOST TUTMAYINIZ.” AYETİ NASIL ANLAŞILMALIDIR?

ALLAH İSTESEYDİ İLK GELEN İLAHİ DİN TEK DİN OLABİLİRDİ, AMA NEDEN ÜÇ FARKLI DİNİN OLUŞMASINA…

HZ. MUSA (AS)’A GELEN ON EMİR NELERDİR?

TABU NEDİR?