Kur’an-ı Kerim ibadetlerin en câmii olan namaza “zikir” demektedir. Namaz kılan bir mü’min Allah’ı anmakta, zikretmektedir. Bu zikir abdestle başlar. O’nun huzuruna çıkacağının şuuru içinde, O’nun sevgili Habib (a.s.m.)’inin öğrettiği biçimde hazırlık yapan insan, Allah’ı yâd etmekte O’nu zikretmektedir.

Kâbe’ye teveccüh ettiğinde zikirdedir. Niyet ve tekbir zaten zikir. Derken Allah’ı tesbih ile, hamd ile, O’ndan başka ilâh olmadığını ifade ile zikir sürdürülür. Namaz kılan bir mü’min bir taraftan da okuduğu sûrelerin mânâlarını düşünür. Kalbi okuduğu sûreye göre halden hâle girer.

Lisanen zikir namazdadır, kıraat sûretiyle. Kalben zikir namazdadır; tefekkür, haşyet, ümit, muhabbet sûretiyle.

İnsan, beden ve ruhtan ibaret olduğu gibi, âlem de şehadet ve gaybdan ibaret. Yâni, görünen ve görünmeyen âlemler. İnsanın maddesi bu âlemin maddesinden süzüldüğü için, bedenen yaptığı zikir de kâinatın zikrini temsil eder.

Gök gürlemesinden şimşek çakmasına, yaprak hışırtısından kuş cıvıltısına kadar, bu âlemi dolduran bütün sesler bir nev’i kıraattir. Kudretin söylettiğini duyururlar bize. Ve biz namazda Kur’an okumak suretiyle bu cehrî zikir hem iştirak eder, hem de hepsinin önüne geçeriz.

Eğer namaz sadece vücut hareketlerinden olsaydı, o takdirde namaz kılarken Kur’an okumakla emrolunmazdık. Halbuki namazda Kur’an-ı Kerim okunmadığı takdirde kılınan namaz geçerli değildir. Demek ki namazı vücut hareketi olarak değil, bir dua, zikir ve Allah’a kulluğun bir sembolü olarak görmek gerekir.

Bir insan yaratıcıyı kabul etti mi, bu kabul bir bedel ve mükafat gerektirir. Bu bedel ödeme bizim, mükafat ise Allah’ındır. Yani Allah’ı kendine rab olarak kabul eden birisi nasıl ki, Allah’ın emrettiği yerden yemek yiyor. Emredilen yerden hava alır, suyu içer, emredilen yerden görür, emredilen yerden işitir, emredilen yerden düşünür.

Yani bir insan “Ben Allah’a iman ettim, ama ben ağzımla değil kulağımla yemek yiyeceğim. Burnumla değil ağzımla koku alacağım, kulağımla değil gözümle işiteceğim, gözümle değil kulağımla göreceğim.” diyemez. Dese hayatını noktalamış olacak, yakınlarına bir taziye davetiyesi çıkarmış olacaktır. Çünkü, kainattaki ilahi kanunlara zıt hareket etmiştir.

Aynen öylede, Allah’ın ikinci şeriatı ve kanunu olan Kur’an’ında emredilen ibadet tarzını yapmayan birisi de aynı duruma düşer. Çünkü, Allah “Namaz kılın.” diyor. İnsan “Ya Rab, ben sana iman ettim, ama bu hususta sana ittiba etmek zorunda değilim. Ben istediğim şekilde hareket edeceğim.” dese, elbette kendi manevi hayatına kast eder. Madem Allah her şeye kadirdir. Ve her şeyin amiridir. Her şeyin O’nun emrini tutmasıyla hayatımız devam ediyor. Ve rahat ediyoruz. Bunun gibi, biz mü’min de kainattaki her şey gibi Allah’ın emirlerine ittiba etmekle hakiki kul olacağız.

Kişi, Hiç Namaz Kılmadan Ölse, Ahirette Kurtulma İhtimali Var mıdır?

Namaz kılmamak ve ibadetleri terketmek büyük günah olsa da insanı kafir etmez. Bu bakımdan Allah’a inanan bir insan cehenneme gitse bile günahlarından temizlendikten sonra tekrar cennete gidebilecektir.

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

Bazı Merak Edilen Sorular:

NAMAZDA TİLAVET SECDESİ YAPMANIN FAZİLETİ VAR MIDIR?

PASTA VE BÖREK GİBİ YİYECEKLERİN İMALATINDA, İÇİNDE ALKOL BULUNAN SİRKE KULLANMAK CAİZ Mİ?

ALKOLLÜ İÇKİLERİN SATILDIĞI MARKETTE ÇALIŞMAK CAİZ MİDİR?

AĞIR İŞLERDE ÇALIŞMAK ORUÇ TUTMAMAK İÇİN MAZERET OLABİLİR Mİ?

ORUÇLU İKEN, GUSÜL ABDESTİ ALINIR MI; YIKANMAK, DUŞ ALMAK MÜMKÜN MÜ?