Risale-i Nur, ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmış: Risale-i Nurlar doğrudan iman hakikatlerini ders verdiği için, hem ilim hem de ibadet mesabesindedir. Eski zamanda çok nafile ibadetler ile nefsini terbiye eden velilere bedel, bu zamanda Risale-i Nurlar ile çokça meşgul olmak aynı neticeyi verdiriyor. Yani Risale-i Nurlar öyle bir ilimdir ki, içinde külli ibadet manası da vardır; ilim içinde ibadeti talebesine kazandırıyor.

“Çünkü, ehl-i velâyetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi, Risale-i Nur, ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî burhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü’l-hakaike yol açmış ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde ve usûlü din içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalâletlere galebe ediyor, meydandadır.” (bk. Emirdağ Lâhikası-I, 53. Mektup.).

Sülûk ve evrad yerinde, mantıkî burhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü’l-hakaike yol açmış: Eski zamanda tarikatın uzun ve meşakkatli süluku ve evradı ile elde edilen manevi makam ve dereceleri, şimdi Risale-i Nurlar mantıki deliller ve ispatlarla kısa ve az bir gayret ile verebiliyor. Yani uzlet, çile, evrat ve ezkar yerine Risale-i Nurlarla meşgul olmak, hakikatlerin hakikati olan iman hakikatlerine ulaşmaya kafidir.

Ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde ve usûlü din içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmış ki..: Tasavvuf ilmine ve tarikat disiplinine girmeden, doğrudan Risale-i Nurlar vasıtası ile kısa ve az bir zamanda velayet-i kübra makamına girmek mümkündür. Risale-i Nurlar bu yolu ilm-i kelam içinde özel ve çabuk bir yol şeklinde geliştirmiştir. Yani kelam ilmindeki ağır ve herkesin anlamakta zorlandığı felsefi delilleri yerine, Kur’an’ın daha sade ve anlaşılır tevhidi delilleri ile velayete kısa ve öz bir yol bulmuştur.

Mesela, Sad-ı Taftazani kader akidesini elli altmış sayfada, alim ve havas tabakasına müşkülat ile anlatırken, Risale-i Nurlar Kur’anî olan temsil ve teşbih metodu ile, iki üç sayfada en avam insana da izah ve ispat ediyor. Böyle kestirme ve kati bir yol olan Risale-i Nurlar, sarsılmaz ve tahkiki iman derslerini toplumun her tabakasına sirayet ettirip ders veriyor. Ve uzun ve meşakkatli yollara sapmadan velayetin en yüksek makamlarını talebesine bahşediyor.

İmam Gazali gibi Büyük Zatlar Hangi Velayet Mertebesindedirler?

İmam Rabbani, İmam Gazali, Şah-ı Geylani, İmam-ı Azam gibi müceddid ve müçtehitler şahsi iman ve kemalatlarında Risale-i Nurların ifade ettiği iman hakikatlerine vakıftılar. Onlar da Üstad Hazretleri gibi akrebiyet ve sahabe mesleği üzerine gitmişlerdir. Lakin bulunduğu toplumlar şartlar gereği, ihtiyaç hissetmedikleri ve dolayısı ile muhatap olamayacakları için, ders suretinde ifade etmemişler ve iman hakikatlerini kitaba aktarmamışlar.

Üstad Hazretlerinin şu ifadeleri meselemizi teyit ediyor:

” ‘Üstad-ı hakikî Kur’ân’dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur.’ diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garip bir tarzda sülûke başladılar. Nefs-i emmaresi de şükûk ve şübehatıyla onu mânevî ve ilmî mücahedeye mecbur etti. Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazâlî (r.a.) Mevlâna Celâleddin (r.a.) ve İmam-ı Rabbânî (r.a.) gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrâkın akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Kur’ân’ın dersiyle, irşadıyla hakikate bir yol bulmuş, girmiş…” (bk. Mesnevî-i Nuriye, Mukaddime.).

“Diyorlar: Said yanında başka kitapları bulundurmuyor; demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazâlî’yi (r.a.) de tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor.”

“İşte bu acip, mânâsız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar.”

“Buna karşı deriz ki: Hâşâ, yüz defa hâşâ! Risale-i Nur ve şakirtlerinin bir üstadı olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takip ettiği mesleği ehl-i dalâletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.” (bk. Kastamonu Lahikası, 119. Mektup.).

Risale-i Nur’dan vermiş olduğumuz bu pasajlar açıkça gösteriyor ki, o büyük zatlar aynı Risale-i Nurlar gibi, imanın ince ve dakik konularını kendi alemlerinde hazmetmiş ve velayet-i kübra mesleğine mazhar olmuşlardır. Hem İmam Gazali (ra) gibi ehl-i tahkik allameler, felsefenin en müşkül ve derin meselelerini eserleri ile çürütüp felsefeye ağır darbeler indirmişlerdir. Ancak bu darbeler ilmi ve yüksek seviyede olmuştur, Risale-i Nurlarda olduğu gibi avama indirilmemiştir. Bunun da hikmeti, o zaman bu gibi tartışmalar ehli ilim arasında olurken, bu gün avama kadar inmesidir. İmam Gazali (ra)’in Tehâfütü’l-Felâsife adlı eseri, bu hususta güzel bir örnektir.

Kaynak: Sorularla Risale

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

Risale-i Nurlar Hakkında En Çok Merak Edilen Sorular:

RİSALE-İ NUR NASIL BİR TEFSİRDİR, BEDİÜZZAMAN KİMDİR?

RİSALE-İ NUR’U ANLAMADA BAKIŞ AÇIMIZ NE OLMALI?

RİSALE-İ NUR NEDİR, KİMİN ESERİDİR?

HAKİKİ NUR TALEBESİ OLMAMIZ İÇİN HANGİ PRENSİPLERİ UYGULAMAMIZ GEREKİR?

RİSALE-İ NUR OKUYANLAR İMANLA KABRE GİRER Mİ?