Bir insanın, daha doğuştan engelli olması yani başka insanların sahip olduğu tüm yeterlik ve kabiliyetlere sahip olmaması onun için tabiî olarak hayatı zorlaştıran, bir yandan da psikolojik olarak onu olumsuz etkileyebilecek bir durumdur.

Ancak öncelikle belirtilmesi gereken, bu gibi durumların doğuştan gelebileceği gibi, hiç kimsenin de hayatının herhangi bir döneminde bir şekilde engelli duruma gelmeyeceği yönünde bir garantisinin olmamasıdır.

Şu halde, doğuştan engelliler hakkında sorulan bu soru, sonradan birtakım afet ve musibetlere uğrayan her insan için de sorulabilecektir.

Allah Teâlâ, İnsanları Engelli Durumuna Getirmekle Onlara Haksızlık ve Adaletsizlik mi Yapmaktadır?

Engelli olma durumlarına ilişkin, ilk olarak imtihan hikmetinden bahsetmek gerekir. Nitekim Yüce Allah bu dünyada imtihan vesilesi olarak insanın birtakım musibetlerle karşılaşacağını bildirmiş, bunlar arasında ölüm ve birtakım uzuvların kaybı gibi “candan eksiltme” olarak nitelenebilecek hususları saymış, buna sabır ve metanetle mukabele eden, Allah’ın izin vermesiyle gerçekleşen her şeyin bir hikmete bağlı olduğu bilincini kaybetmeyen kullarını Cennet’le müjdelemiştir. (Bakara 2/155)

Anlaşılmaktadır ki, insanın bu dünyada maruz kaldığı engellilik ve çektiği acılar, sonsuz mutluluğun geçici kaynaklarıdır ve Allah tarafından bunlarla kıyaslanamayacak derecede büyük bedellerle mükafatlandırılacaktır.

Dolayısıyla görünürde kötü olan şeyler, sonucu itibariyle bakıldığında ardında daha büyük bir iyiliği ve hayrı barındırmaktadır. Bu tıpkı kangrenli bir elin kesilmesine benzetilebilir. İlk bakışta bu kesme bir kayıp, acı ve eksiklik gibi görünmekle birlikte, aslında insanın canını kurtarmaya ve selamete ulaşmasına yönelik bir tedbirdir.

Binaenaleyh sonucu itibariyle kötü değil, iyidir.

Öte yandan, adalet herkese her anlamda mutlak eşit davranmak değil, nimet-külfet dengesini kurmak, yani öncelikli olarak herkesi imkanları ölçüsünde sorumlu tutmak, değerlendirme ve karşılık vermeyi de bu doğrultuda yapmaktır.

Engelli Bir İnsanın Bazı İbadetlerin Sevabından Mahrum Kalması Haksızlık mıdır?

Engelli insanların kısıtlılıkları, bir yandan onların mükellefiyetlerini azaltan etkenler iken bir yandan da bu dünyada yaşadıkları zorlu şartlar sebebiyle öte dünyada daha kolay hesaba çekilmelerini ve daha büyük nimetlere daha kolaylıkla ulaşmalarını sağlayabilecek unsurlardır.

Onun için, imkanı olsaydı nasıl davranacaklarını bilemeyeceğimiz ve hatta kendilerinin dahi bilemeyecekleri engelli veya imkanları kısıtlı kardeşlerimize tavsiyemiz şudur ki, kendilerine verilen ve/veya kendilerinden esirgenen her şeyin Cenab-ı Hakk’ın bir hikmetine binaen olduğunu unutmasınlar ve muhakkak bilsinler ki, kader onlara hak ve adaletle ve en önemlisi de rahmetle muamele etmiştir.

Nitekim insanın sahip olduğu bedenî veya aklî/psikolojik imkan ve kabiliyetlerin bazen onları kötüye ve günaha sevk eden, yanlış kullanılması sebebiyle cezaya müstahak olmalarına yol açan hususlar olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Başka bir deyişle Allah Teâlâ bir kısım şeylerin yokluğu ve eksikliği kadar bunların varlığını da imtihan vesilesi kılabilmektedir.

Bir başka açıdan bakıldığında, var olan her imkanın ötesinde imkanlar ve engellilik ve kısıtlılığın ötesinde engellilik ve kısıtlılıklar olduğu da malumdur. Hz. Peygamber “Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız. Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır.” (Müslim, Zühd, 9; Tirmizî, Kıyamet, 58; Libâs, 38; İbn Mâce, Zühd, 9) buyurarak, içinde bulunduğumuz eksiklik durumlarının insanın sabır, tahammül, şükür gibi melekelerinin ortaya çıkmasına zemin teşkil ettiğine dikkat çekmiştir.

Her halükarda Allah Teâlâ kullarına asla zulmetmediğini (Enfal 8/51; Fussilet 41/46) buyurduğuna göre, O’ndan gelen herhangi bir engellilik veya imtihanın haksızlık veya adaletsizlik olarak nitelenmesi mümkün olamaz.

Kişinin engellilik yönleri ya bu dünyada başka yönleri ikmal edilerek ya da nihayetinde ahirette mükafatla mutlak biçimde karşılığını bulacaktır. Hz. Peygamber’in mutlak uhrevî adaleti vurgulayan “Kıyamet gününde tüm haklar sahiplerine kesinlikle verilecektir. Hattâ boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkı alınır.” (Müslim, Birr, 60; Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 2) beyanı da buna bir işaret olarak yorumlanabilecektir.

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

Adalet Hakkında En Çok Merak Edilen Sorular:

ZENGİN VE FAKİRİN AYNI CENNETTE OLMASI ADALET Mİ?

ALLAH BU DÜNYAYI NEDEN ADALET ÜZERİNE YARATMADI, TAM TERSİ SAVAŞ VE ADALETSİZLİK ÜZERİNE YARATTI?

ADALET VE MERHAMETİ NASIL AYIRT ETMELİYİZ?

ALLAH’IN İYİ BİR ATEİSTİ DİĞER ZALİMLERLE AYNI CEHENNEME GÖNDERECEK OLMASI ADALETLİ OLABİLİR Mİ? İYİLİKLER YAPAN BİR ATEİST NEDEN KÖTÜ İNSANLARLA AYNI CEHENNEME GİDECEK?

BİZİM NE YAPACAĞIMIZ KADERİMİZDE YAZILMIŞ İSE, NE SUÇUMUZ VAR?