Organ bağışı, bir kişinin organlarının bir kısmının veya tamamının, henüz sağlıklı iken, beyin ölümünün ardından başka insanlarda yararlanılmak üzere bağışlanmasıdır.

Organ Bağışı, Organ ve Doku Nakli Helal midir?

Hastalık ve tedavi konusunda kamuoyunun genel dinî telakkisini belki de en çok meşgul eden meselelerden birisi organ naklidir. Günümüzde organ nakli konusu, alternatifsiz bir tedavi yöntemi olması yüzünden tıp ilminin önemli bir uğraşı olduğu gibi, organı veren ve alan iki tarafın da insan olması ve insan uzvu üzerinde tasarruf yapılmasını gerektirmesi sebebiyle konu din , hukuk ve ahlâkı da yakından ilgilendirmektedir. Burada sadece konunun dinî öğreti ve telakkiyi ilgilendiren kısmı üzerinde durulacaktır.

Organ bağışı nın İslâm’ın prensip ve amaçlarıyla ilişkisini kurarken konu iki ayrı açıdan ele alınabilir. Birincisi, organ bağışının itikadî (inanç esasları) ve uhrevî ( Ahiret hayatına ilişkin sonuçları) açıdan değerlendirilmesi. İkincisi de, organ bağışının İslâm hukukunun ilke ve gayeleri açısından incelenip câiz olup olmadığının araştırılması.

İtikadî ve Uhrevî Açıdan Organ Bağışı Nasıl Olmalıdır?

Organ naklinin itikadî ve uhrevî açıdan değerlendirilmesi, bunun cismanî haşir inancıyla, organların sorumluluğu ve kıyamet günü şahitliği meselesiyle ve genel olarak dinî sorumluluk esaslarıyla bağdaşıp bağdaşmayacağı gibi tartışmaların açılmasını ve bu konularda belli bir sonuca varılmasını gerekli kılmaktadır.

Cismani Haşir ve Organlarla İşlenen Günahtan Kim Sorumludur?

Ehl-i sünnet bilginlerinin ve kelâmcıların çoğunluğu, âhirette haşrin cismanî olacağı ,insanın ruh ve bedeniyle birlikte diriltilip böylece haşrolacağı ,hesaba çekileceği, ceza veya ödüle muhatap olacağı görüşündedir. Kur’an ayetleri de bu görüşü doğrular mahiyettedir. Ahirette haşrın cismanî (bedenî) olacağı inancının, organ bağışı nın tereddütle karşılanmasında kısmen de olsa etkisi vardır. Ancak konu yakından incelendiğinde organ naklinin cismanî haşir inancını zedeleyen bir yönü bulunmadığı , nakledilecek organın tekrar asıl sahibine döneceği ifade edilebilir. Nitekim organların toprakta çürümesi , yanıp kül olması, hayvanlar tarafından parçalanıp yenmesi de onun tekrar asıl sahibinde haşır olunmasına engel değildir. Gerçekten Kur’an-ı Kerîm’de (Kıyamet, 75/34) ahirette insanın bütün uzuvlarının en ince ayrıntıya kadar toplanacağı ifade edilir. Bu ve benzeri delillerden yola çıkan İslâm bilginleri de herkesin aslî parçalarının kendisiyle haşır olacağı görüşündedir.

Emanetle İşlenen Günahın Sorumluluğu Nedir?

Takma organın yeni sahibinde sevap veya günah işleyen bir kişinin cüzünü oluşturması da tamamen bu yeni sahibiyle alâkalı bir meseledir. Çünkü sorumlulukta asıl olan iradedir, sorumlusu da organları kullanan şahıstır. Nitekim emanet olarak verilen bir şeyle birisine zarar verilse, bundan asıl mal sahibi değil, onunla zarar veren kimse sorumlu olur.

Kıyamette Organların Şahitliği Nasıl Olacak?

Kıyamet gününde şahitliği meselesine gelince, bu husustaki ayet ve hadisler organların ahirette lisanı hâl ile konuşacağı şeklinde anlaşılabileceği gibi, Allah’ın huzurunda insanın hiçbir mazeret ileri sürme ve yalan beyanda bulunma imkânı olmayacağı, her şeyin apaçık ortada olacağı anlamında da yorumlanabilir. Bu konudaki ayetler (Nur, 24/24; Fussılet 41/19, 21, 22) gerçek anlamında alınsa bile, yine organ nakline engel bir delil teşkil etmez. Zira her şey Allah’ın bilgisi dahilindedir ve organlar her bir bedende bulundukları süre içinde olup bitene şahitlik edebilirler.

Müslüman Bir Kimseden Organ Almak ya da Ona Organ Bağışlamak Uygun mudur ?

Konuya genel olarak dinî sorumluluk esasları açısından bakıldığında ise, öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, duygu, düşünce, akıl, inanç gibi mânevî, ruhî özellikler, organların biyolojik yapısına bağlı olmadığından, organ nakliyle kişilik transferi olmamaktadır.

Diğer taraftandikkatten uzak tutulmaması gereken bir husus, İslâm dininin, cinsi, milliyeti, rengi, dini, konumu ne olursa olsun her insana insan olarak baktığı ve eşit bir yaşama hakkı tanımış olduğudurŞu halde organ veren kimsenin veya organ verilen şahsın fâsık yahut gayri müslim olması gibi şahsî durumlarından ötürü diğer tarafın dinen sorumlu olabileceğinin ileri sürülmesi de isabetli olmaz. İslâm tedaviye önem vermiş, her insana tedavi olmada eşit haklar tanımış, bir insana hayat vermeyi bütün insanlığa hayat verme mesabesinde görmüştür (Mâide, 5/3). Buna göre, organ bağışı açısından Müslüman ile gayri müslim, dindar ile fâsık ayırımı yapılması doğru olmaz .Kaldı ki doğruya hidayet eden de, eceli takdir eden de Allah’tır. Sorumlulukta herkesin kendi hür iradesi esastır. Bu sebeple, Müslüman veya dindar olmayana organ bağışı yapmanın, onun günah işlemesine yardımcı olmak veya ömrünü uzatmak olarak değerlendirilmesi, İslâm’ın bu konudaki genel esasları ile bağdaşmaz.

İslam Hukuk Prensipler Açısından Organ Bağışının Hükmü Nedir?

İslâm hukuku açısından organ bağışının hükmüne, câiz olup olmadığına gelince; çağımızda güncelleşen bu mesele hakkında gerek naslarda gerek klasik fıkıh kitaplarında açık bir ifadenin bulunmayacağı açıktır. Kur’an ve Sünnet gerekli gördüğü bazı konularda ayrıntılı hükümler koymakla beraber, genelde her hukukî olaya ayrıntıyla inmeyip, bütün devir ve dönemlerde ortaya çıkabilecek problemler için geçerli birtakım ilke ve ölçüler koymakla yetinmiştir. Bu, Kur’an ve Sünnet’ in kıyamete kadar Müslümanlar için kaynak ve ölçü olmasının tabii sonucudur. Klasik fıkıh kitapları da, Kur’an ve Sünnet ışığında kendi devirlerinin problemlerini çözmüş, Müslümanlara günlük yaşayışları için kılavuzluk etmiş, onlara yardımcı olmuştur. Bu duruma göre, günümüzdeki organ naklinin hükmünü, nasların ve İslâm hukukçularının benzeri olaylar karşısında gösterdiği tavır a ve gözettiği gayeye bakarak kavramak mümkündür.

Zaruretler Haramı Helal Kılar mı?

Kur’an’da (Bakara, 2/173; Mâide, 5/3; En‘âm, 6/119, 145) ve hadislerde (Müsned, V, 96, 218; Ebû Dâvûd, “Et‘ime”, 36) insan hayatını tehdit eden bir açlık ve zaruret halinde haram fiillerin mubah hale geleceği ve günahın kalkacağı bildirilmiştir. İslâm ölüye değer vermekle birlikte, insana ve hayata daha çok değer vermiş, hayatı korumayı dinin beş temel maksadından biri saymıştır.

İslâm hukukçuları da hayatı tehdit eden açlık zarureti karşısında kalan kimsenin ölü insan eti bile yiyebileceğini, tedavi maksadıyla haram ve necis şeyleri kullanabileceğini, kemik, diş, kan gibi insan parçalarıyla tedavi olabileceğini, yavruyu kurtarmak için ölen annenin karnının yarılabileceğini, yutulmuş mücevher gibi değerli bir malı çıkarmak için ölünün karnının açılabileceğini belirtmişlerdir. İslâm hukukçularının bu ve benzeri fetvaları günümüzdeki organ nakline bir hayli ışık tutmaktadır. Ancak bu gibi durumlarda belirtilen çözümleri benimsemeyen fakihler de vardır.

Bu durum, fıkhın Zaruretler, mahzurlu (sakıncalı) olan şeyleri helal kılar.” ve “Zararın ağır olanı, daha hafif olanıyla giderilir.” genel kaidelerine uyan bir davranıştır. Ayrıca, zaruret halinde “iki şerden ehven olanı tercih edilir görüşüne de uygundur. Çünkü burada bir hayatı kurtarmak söz konusudur.

Kadavradan Organ Bağışı Caiz midir?

Çağdaş İslâm bilginleri ve fetva kuruluşları, ölüden (kadavra) tedavi maksadıyla organ alınmasına ve hastaya nakledilmesine, çeşitli gerekçelere istinaden cevaz vermişlerdir. Bu cümleden olarak, ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu daha önceki kararlarının yanı sıra 03.03. 1980 tarih ve 396/13 sayılı kararı ile, belli şartların bulunması halinde ölüden diriye organ naklinin câiz olduğuna fetva vermiştir. Aynı şekilde Kuveyt Evkaf ve Din İşleri Başkanlığı’na bağlı Fetva Kurulu’nun 24. 12. 1979 tarih ve 132/79 sayılı, 14.09.1981 tarih ve 87/81 sayılı kararları ile, Suudi Arabistan’da faaliyet gösteren Dünya İslâm Birliği’ne bağlı Fıkıh Akademisi’nin ve Mısır’daki Ezher Fetva Kurulu’nun kararları ve İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi’nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı kararı da bu yönde olup, bu kararda ölüden organ nakli belli şartlarla câiz görülmektedir. Çağdaş İslâm bilginlerinin büyük bir kısmı da ferdî olarak bu paralelde fetva vermiştir.

Ölüden Diriye Organ Bağışının Caiz Olabilmesi İçin Hangi Şartlar Gerekmektedir?

1. Organ naklinde zaruretin bulunması,
2. Konunun uzmanlarında hastanın bu tedavi ile iyileşeceğine dair güçlü bir kanaatin oluşmuş bulunması,
3. Ölümünden önce kendisinin veya ölümünden sonra mirasçılarının onayının alınmış olması,
4. Tıbbî ve hukukî ölümün kesinleşmiş olması,
5. Organın bir ücret ve menfaat karşılığında verilmemiş olması,
6. Alıcının da buna razı olması.

İstisnalar Kaideyi Bozar mı?

Söz konusu kurullar ve bilginler, ölüden organ bağışı na fetva verirken genellikle, zaruret halinde haramı işlemeye, necis ve haramla tedavi olmaya ruhsat veren nasları ve bunlardan kaynaklanan fıkhî kuralları ve içtihatları delil olarak göstermektedirler. Ayrıca, zaruretteki kimsenin ölü insan etinden yiyebilmesi, deve idrarıyla tedavi olabilmesi, ipek ve altın kullanabilmesi, insan vücuduna ölünün kemiğinin veya dişinin takılabilmesi, cenini kurtarmak için ölü annesinin karnının yarılabilmesi, annenin hayatını kurtarabilmek için karnındaki ölmüş ceninin parçalanarak çıkarılabilmesi gibi ruhsat hükümlerini örnek göstererek bunların gerekçelerini esas almaktadırlar.

Ölüden organ naklini câiz görmeyen bazı çağdaş bilginler ise, insan ölüsünün saygınlığını ve dokunulmazlığını,Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak gibidir.” (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 60; elMuvatta’, “Cenâiz”, 45),meâlindeki hadisi  cismanî haşir ve organların şahitliği inancını, hilkati (aslî yaratılış) bozmanın câiz olmaması ilkesini gerekçe göstermektedir. Ancak bu görüşün ve dayanaklarının, İslâm’ın yukarıda zikredilen ilke ve gayeleri karşısında daha zayıf kaldığı açıktır.

Diriden Diriye Organın Naklinin Hükmü Nedir ?

Diriden diriye organ bağışı nın hükmüne gelince; bazı çağdaş İslâm bilginleri ve fetva kurulları belli şartlarla buna da cevaz vermişlerdirBu cümleden olarak Kuveyt Evkaf ve Din İşleri Bakanlığı’na bağlı Kuveyt Fetva Kurulu’nun 24.12.1979 tarih ve 132/79 sayılı kararında Suudi Arabistan’daki Dünya İslâm Birliği’ne bağlı Fıkıh Akademisi’nin 1928 Ocak 1985 tarihinde Mekke’de düzenlenen VIII. Dönem Toplantısı’nda alınan kararlarda ve İslâm Konferansı Teşkilâtına bağlı İslâm Fıkıh Akademisi’nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı 20.03.1990 tarih ve 6/58 sayılı kararlarında diriden diriye organ nakli, belli şartlarla câiz görülmüştür. 

Bunun Cevazı İçin İleri Sürülen Şartlar Nelerdir?:

1. Zaruretin bulunması.
2. Vericinin izin ve rızasının bulunması.
3. Organın alınmasının, vericinin hayatını ve sağlığını bozmayacak olması ve bu durumun tıbbî raporla belgelendirilmesi,
4. Konunun uzmanlarında operasyon ve tedavinin başarılı olacağına dair güçlü bir kanaat oluşmuş bulunması,
5. Yeterli tıbbî ve teknik şartların bulunması,
6. Organ bağışı nın ücret veya belli bir menfaat karşılığı olmaması

Organ Bağışıyla İlgili Ayetler Var mı?

Bu fetvanın dinî dayanağı olarak yukarıda zikredilen deliller, özellikle
“Kim bir insana hayat verirse, bütün insanlara hayat vermiş
gibidir. (Mâide, 5/32)
“İyilik ve takvâ üzere yardımlaşınız.” (Mâide, 5/2)

meâlindeki âyetler ile yardımlaşmayı, dayanışmayı, fedakârlığı, zararı önleyip faydalıyı hâkim kılmayı emir ve tavsiye eden hadisler gösterilmektedir.

Diriden diriye organ bağışı nı câiz görmeyen çağdaş İslâm bilginlerinin sayısı, ölüden organ nakli konusundakine göre biraz daha fazladır. Bu görüşün sahipleri gerekçe olarak da, insanın kendi organlarına malik olmadığını ve onlar üzerinde tasarruf yapma hakkının bulunmadığını, insanın saygıdeğer ve dokunulmaz olduğunu, organ naklinin hilkati (aslî yaratılış) değiştirdiğini, iki taraf için de denk bir tehlike teşkil ettiğinden bunun zararın zararla giderilmesi kabilinden olduğunu ileri sürmektedirler.

Ancak, diriden alınan her organ ve dokunun aynı sonucu doğurmadığı ve aynı derecede hayati tehlike, sağlık bozukluğu veya görünüm çirkinliği meydana getirmediği açıktır. Vericiyi riske sokmadığı, sağlığını veya görünümünü bozmadığı takdirde, tıbbî verileri esas almak ve organ nakline zarureten başvurulan alternatifsiz bir tedavi yöntemi olduğu sürece olumlu bakmak, herhalde İslâmî prensiplerle ve dinî hükümlerin amaçlarıyla daha uyumlu bir tavır olacaktır.

Organ Bağışı Nasıl Olmalıdır?

Bu, sahasında otorite olan ve itikadı sağlam bir doktorun gözetim ve denetiminde olmalıdır. Sonra da,
“Kendi nefislerinizi öldürmeyin.” (Nisâ, 4/29)
Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara, 2/195)
ayet-i kerimeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Şunu da unutmamalıdır ki, bu iş organ bağışlayana zarar vermemeli, buna zorlanmamalı, bu iş için aldatılmamalıdır.
Bu ölçüler kan bağışı için de geçerlidir.

İslam’ın İnsan Hayatına Verdiği Önem Nedir?

Hayatıölümü ve ölüm ötesini tabii birer hadise ve kademe olarak tanıtıp anlamlı hale getiren İslâm dininin dünyada insanların fert ve toplum olarak sağlık, huzur ve güven içinde yaşamasına önem verdiği, bunu sağlayıcı tedbirlerin bir kısmını emrettiği, bir kısmını da insanların çaba ve inisiyatiflerine bırakıp ilke olarak teşvik ettiği bilinmektedir.

Böyle olunca Müslüman toplumların, yeni bir tedavi yöntemi olan organ nakli konusunda başlangıçta mütereddit davranması, hatta toplumsal refleksle karşı bir tavır sergilemesi ve bu konuda birtakım dinî gerekçeler üretmesi mâkul karşılanabilir. Bu tarz bir direnç, geleneksel toplumların her bir yenilik karşısında dağılıp parçalanmasını önleyici ve toplumsal yapıyı koruyucu bir sigorta işlevi de görmektedir.

Ancak, Organ bağışı nın artık alternatifsiz bir tedavi yöntemi olarak insanları hayata döndürdüğü görüldükten sonra bu tereddütlerin ve çekimser tavrın terkedilmesi, hatta bu yönde ciddi adımların atılması, kamuoyu oluşturulması ve bunu sağlayacak kurumların kurulması gerekir.

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

İlginizi Çekebilecek Benzer Sorular

NEFSİ MÜDAFAA HANGİ ŞARTLARDA DEVREYE SOKABİLİRİM?

AİLE İÇİ HUZURSUZLUK VE GEÇİMSİZLİĞİN ÇÖZÜMÜ İÇİN, KARI VE KOCAYA DÜŞEN YÜKÜMLÜLÜKLER NELERDİR?

İNSAN KENDİSİNİ NASIL GELİŞTİREBİLİR ?

BİLMEMEK MAZERET MİDİR?

ÇEKİLİŞE KATILMAK, ÇEKİLİŞ YAPMAK GÜNAH MIDIR?