Kurʼan-ı Kerimʼi indirildiği dil olan Arapça ile okumanın fayda ve hikmetleri sayılamayacak kadar çoktur. Onlardan sadece bir kaç tanesini arz ediyoruz:
1. Kurʼan-ı Kerimʼi orijinal Arabçası ile okuyan ibadet etmiş olur, bu okuma insanı Allahʼa yaklaştırır, anlamaksızın dahi olsa okuyorsa sevap kazanır. Anlayarak okuyan ise ücret üstüne ücret elde eder. Yüce Allah’ın:

“Allahʼın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah, onların mükafatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Çünkü O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.” (Fatır, 35/29-30) âyet-i celilesinde de ifade edildiği gibi, Allahʼın kitabını okuyanlar methedilmiş, Kurʼanʼı mücerret okumak dahi namaz kılmak gibi ibadetlerden sayılmış, hatta Kurʼan tilaveti namaz kılmak gibi çok önemli bir ibadetten önce zikredilmiştir.

Hz. Peygamber (asm)ʼda: “Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa onun için bir hasene vardır. Bir haseneye on misli sevab verilir. Ben Elif Lam Mim bir harftir demiyorum. Elif bir harftir, Lam bir harftir, Mim bir harftir diyorum.” Tirmizi Hakim’de bunun bir benzerini merfu olarak rivayet etmiştir. Ez-Zerkanî, s. 129. hadislerinde Kurʼanʼı bizzat okumanın ibadet sevabı kazandıracağına dikkat çekmişlerdir. Ki, Kurʼan bu özelliği ile ayrıcalık kazanmış, başkalarına fark atmıştır.

2. Kur’an-ı Kerim’i Arapça okumak, Allahʼın bundan önceki kitaplarının başına gelen tebdil ve tahriften O’nu korumak içindir. Cenab-ı Hakk’ın mânâsını anlamasa dahi Kurʼanʼı okuyanlara büyük mükafat vaʼd etmesi, Kurʼanʼın koruması ve bekası için en mühim saiklerden biri olmuştur.

Onun için insanlar Kurʼan okumaya aşırı düşkünlük göstermişler, hatta bir kısmı Kurʼanʼın hâfızı olmuştur. Kıraatın, Kurra ve hafızların çoğalıp her tarafa yayılması, Kurʼanʼın dillerde deveranını netice vermiştir. Dolayısıyla hiç kimse onu değiştirmeye cürʼet edememiş, çünkü Kurʼanʼın ârifleri tarafından şiddetle kınanacağını hesaba katmışlardır. Nitekim buna cüret eden İslâm düşmanları, Kurʼan ârifi, âlimi, kurra ve hâfızları tarafından ağızlarının payını almışlardır.

3. Müslümanlar arasında dil birliğini sağlamak, dinî birliklerini kuvvetlendirmek, aralarında anlaşma ve yardımlaşma vesilelerini kolaylaştırmak, böylece saflarını kuvvetlendirmek, güçlerini artırmak, sözlerini yüceltmek.

Bu ilahî ve yüce bir siyasettir. Bu siyaset başarılı olmuştur.

4. Devamlı okuyanın yavaş yavaş düşünme ve anlamaya da yol bulacağını sağlamak ve onunla amel etme imkanını temin etmek. Bu gün onu gafil okuyan, yarın onu hatırlayarak, düşünerek okur, yarın düşünerek okuyan da onun rehberliğinde amel etmeye başlar. Böylece okuyucu bir dereceden daha yüksek bir dereceye intikal eder (ez-Zerkânî, Muhammed Abdulʼazim, Menâhiluʼl-İrfan fi Ulûmiʼl-Kurʼan, ty., s. 129-130).

Kurʼan-ı Kerimʼi Arapça İstemeyenler veya Türkçe Kurʼan İsteyenler Müslüman Oldukları Halde: Bu Saydığımız Maddelerin Aksini Söyleyebilirler mi?

Müslüman oldukları için bunu diyemeyeceklerdir. Diyemeyeceklerine göre Kurʼanʼın Arapçasına sahip olmalıdırlar, Türkçe ibadet, Türkçe Kurʼan, Türkçe kâmet gibi basit, hiç bir ilmî ve dinî değeri olmayan heva ve heveslerden vazgeçmelidirler.

“Çünkü aziz Kitabʼın, arşını terk etmesi mümkün değildir. Onun arşı Arabçadır. Kurʼanʼı o arşa oturtan da Yüce Allahʼtır. Padişah tahtını boşaltırsa izzet ve kuvvetten padişah için ne kalır? İşte bu Kurʼanʼı Allah, sözlerin padişahı yapmış, ona iʼcaz tâcını giydirmiş, onun Arabçasını da bu iʼcaz ve iʼtizaza bir ayna yapmıştır (ez-Zerkanî, a.g.e., s.137). “O bir Kitab-ı Azizdir. Ne önünden ne arkasından batıl ona yaklaşamaz. O, çok övülen hikmet sahibi Allah`dan indirilmiştir.” (Fussilet, 41/42).

Biz milletimizi, vatanımızı, milli değerlerimizi, Türkçemizi seviyoruz. Ama aynı zamanda biz en mukaddes varlığımız olan Dinimizi, Kurʼanʼımızı ve Kurʼanʼın dili olan Arapçayı da seviyoruz.

Biz Kurʼanʼın Arapçasını Okumanın İbadet Olduğuna İnanmıyoruz, Ondan Sevab da Beklemiyoruz, Diyebilirler mi?

Türkçe ibadet konusunda ısrar edenler Arabçaya olan düşmanlıklarını da îlan ve itiraf etmektedirler. Arapçaya olan düşmanlıklarından nerdeyse Kurʼanʼa da düşmanlıklarını söyleyecekler ama hamdolsun ki, bir İslâm ülkesinde yaşamakta ve kendilerinin de müslüman olduklarını söylemektedirler.

Zaman zaman öylesine garip tutum ve tavır içine girmektedirler ki, ırkçılık sevdasından mıdır yoksa din düşmanlığından mıdır sözü: “Neden Kurʼan Türkçe gelmedi de Arabça geldi, neden Peygamber Araplardan çıktı da Türklerden çıkmadı?” demeye getiriyorlar. Bu benim aklıma şu ayeti getirdi: İsrailoğulları Hz. Musa (as)ʼya: “Ey Musa, onların tanrıları olduğu gibi, bizim için de bir ilah yap.” dediler. Musa: “Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz.” dedi (Aʼraf, 7/138). Halbuki bu tavır ve anlayış ne kadar yanlıştır.

Biz aciz bir mahluk olarak, âlemlerin Rabbi ve Hâlıkı olan Allahʼı yargılamaya hakkımız var mı?

O Allah, dilediğini yapmakta ve istediği gibi hükmetmede serbest olmasaydı Allah olamazdı. O böyle yapmışsa mutlaka bunun bir hikmeti vardır, deyip Allahʼın hükmüne boyun eğmemiz gerekir, müslümana da yakışan budur.

İmam Şafiîʼnin Risalesinde şu ifadelere rastlıyoruz:

Arap olmayanların, Arap lisanına tâbi olmaları gerekir; çünkü o bütün insanlığa elçi olarak gönderilen Allah Resulu (as)ʼnün dilidir. Onun dinini kabul edenler dilini de seve seve kabul ederler.

Her Müslüman elinden geldiği kadar Arap dilini öğrenmesi lazımdır. Ta ki, Allahʼdan başka ilah olmadığına, Muhammedʼin Oʼnun kulu ve Resulu olduğuna şehadet edebilsin. Allahʼın kitabını okuyabilsin, tekbir ve tesbihlerle Allahʼı zikredebilsin (ez-Zerkanî, a.g.e., s. 151).

Yüce Allah Peygamberini Türklerden, kitabını da Türkçe gönderseydi bu sefer de başka milletler neden peygamber bizden çıkmadı, kitab bizim dilimizle gönderilmedi diyebilirlerdi ve bu soruların ardı arkası kesilmezdi.

Öyleyse bize düşen Allah ne yaparsa doğru yapar deyip Oʼnun son Peygamberinin dinini ve dilini benimsemek, onu anlamak ve o istikamette yaşamaktır. Hepsi bu kadar.

Bu Gün Gelinen Nokta Nedir?

Kurʼan, Türkçeʼyi kanatlandırmış ve Kurʼanʼın ana kavramlarını, fiillerini, tabirlerini ve kültürünü hayranlık uyandıracak bir marifetle Türkçeʼye taşıyan ecdadımızın kendi dillerini beynelmilel ve beynel İslam çapta bir kemal derecesine ulaştırmıştır. Dil ırkçılarının Türkçeʼden kovmaya çalıştıkları şey Arapçaʼdan ibaret değildi; onlar Türkçeʼdeki Kurʼanî kültür ve muhtevayı kazımaya kararlı idiler. Alkan, A. Turan, “Kurʼanʼın Kanatlandırdığı Türkçe”.

Bu gün artık gelinen nokta ve hâkim olan kanaat şudur: Kurʼan Arapçasız olmaz. Arapçaʼnın dışında bir dille ortaya konan da Kurʼan sayılmaz. Çünkü Üstad Bediüzzamanʼın ifadesiyle “Lisan-ı nahvi olan Arapçaʼdan başka Kurʼanʼın meziyetlerini ve nüktelerini hiçbir lisan muhafaza edemez.” (Bediüzzaman, Şualar, s. 213).

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin.

Ayrıca Aşağıdaki Videoyu İzleyebilirsin:

Bazı Merak Edilen Sorular:

KUR’ANI ANLAMAK İÇİN ARAPÇA MI BİLMEK GEREKİR?

KUR’AN-I KERİM’İ ANLAMAK İÇİN ARAPÇA BİLMEK YETERLİ Mİ?

KUR’AN HATMİNDEN SONRA NASIL DUA EDİLİR, DUADAN ÖNCE HANGİ SURELERİ OKUMAK GEREKİR?

İSLAM’IN HAK BİR DİN OLDUĞUNA DAİR, KUR’AN DIŞINDA DELİL GÖSTERİR MİSİNİZ?

KUR’AN-I KERİM’İ TECVİTLİ OKUMANIN HÜKMÜ NEDİR?