Değerli kardeşim,

İbn Abbâs (r.a.)’dan gelen bir rivayette, Cennetin yedi tabakası olduğu haber verilmektedir. Bunlar, Firdevs, Adn Cennet’i, Nâim Cennet’i, Daru’l-Huld, Me’va Cennet’i, Daru’s-Selâm ve İlliyyûn‘dur. Bu tabakalardan her birinde, müminlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri derece veya mertebeler vardır. 

İslâm literatüründe cenneti ifade etmek üzere kullanılan isimleri ve cennet tabakalarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Cennet: Ebedî saadet yurdunu ifade etmek üzere Kur’an’da, çeşitli hadislerde ve diğer İslamî eserlerde yer alan isimler içinde en çok kullanılan, içindeki bütün mekân ve imkânları kapsayacak şekilde muhtevası geniş olan bir terimdir. Kur’an’da yüz kırk yedi yerde geçmektedir. İslam literatüründe ebedî saadetle ilgili vaadler, özendirici anlatım ve tasvirler genellikle cennet ismi etrafında yoğunlaşmıştır. Diğer isimler tekil olarak kullanıldığı halde, cennetin çok sayıdaki ayette çoğul şekliyle de (cennât) yer alması, saadet yurdunun belli bir bölgesinin değil; tamamının adı olduğunu gösterir.

2. Cennetü’n-Naîm: On üç ayette geçmektedir. Arapça’da “refah, huzur, mutlu hayat” anlamına gelen nimet kelimesinden daha kapsamlı bir muhtevaya sahip olan naîm, insana mutluluk veren maddî ve manevî bütün güzellikleri ifade etmektedir. Buna göre cennâtü’n-naîmmutluluklarla dolu cennetler manasına gelir.

Beni cennetü’n-naîmin vârislerinden kıl.” (Şuarâ, 26/85) 

3. Adn cenneti: En belirgin anlamı ile ikamet etme, ikamet edilen yer demek olan adn, on bir ayette kullanılmıştır. Adn’in, cennetin belli bir bölümünün adı olduğu  veya çoğul şeklinde kullanılışına bakarak, onun tamamını ifade eden bir isim olduğu anlaşılır.

Şüphesiz ki, iman edenler ve güzel amel işleyenler yok mu, işte onlar mahlukatın en hayırlısıdır. Onların Rableri katındaki mükâfatı, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. Bu, Rabbinden korkan O’na saygı gösterenler içindir.” (Beyyine, 98/7-8) 

4. Firdevs: Özellikle, içinde üzüm bulunan bağ bahçe anlamına gelir. İki ayette geçer. Firdevs, cennetin tamamını ifade eden bir isim olabileceği gibi, onun ortası, en yüksek ve en değerli bölgesinin özel adı da olabilir.

Şüphesiz, iman edip güzel amel işleyenler için barınak olarak Firdevs cennetleri vardır.” (Kehf, 18/107) 

5. Hüsnâ: İyilik yapanlara Allah tarafından daha büyük bir iyilikle karşılık verileceğini, ayrıca buna bir de ilave (ziyade) yapılacağını ifade eden Yunus 26. ayetindeki hüsnâ (daha güzel, daha iyi, en güzel, en iyi) kelimesinin cennet anlamına geldiği müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir. Ayetteki “ziyade”den maksat da, cennetten Allah’ı görme şerefine nail olmaktır.

Güzel davrananlara hüsnâ (daha güzel karşılık), bir de ziyade/fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır.” (Yûnus, 10/26)

6. Dârüs’s-Selâm: Maddî ve manevî âfetlerden, hoşa gitmeyen şeylerden korunmuş olma manasındaki selâm ile dâr/yurt kelimesinden oluşan bu terkip, iki ayette cennetin adı veya tabakası olarak zikredilmiştir. Cennetin esenlik yurdu olduğu şüphesizdir. Gerçek esenliğin ancak cennette bulunabileceği, sonsuz hayatın, ihtiyaç bırakmayan zenginliğin, zillete yer vermeyen şeref ve üstünlüğün, eksiksiz bir sıhhatin sadece orada mevcut olduğu anlaşılır.

Halbuki Allah, Dârü’s-Selâm’a çağırıyor ve O, dilediği kimseleri dosdoğru bir yola hidayet buyurur.”(Yûnus, 10/25) 

7. Dârü’l-Mukame:  Asıl durulacak yer, ebedî ikamet edilecek yurt manasındaki bu terkip de cennete girenlerin Allah’a hamd ve şükür sırasında bulundukları mekân için kullanacakları bir tabir olmalıdır.

“O (Rab) ki lütfuyla bizi Dârü’l-Mukameye / asıl oturulacak yurda (cennete) yerleştirdi. Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak, ne de orada bize bir usanç gelecektir.” (Fâtır, 35/35)

8. Cennetü’l-Me’vâ: 

İman edip güzel amel işleyenlere gelince, onlar için Me’vâ cennetleri vardır.” (Secde, 32/19) 

Bu isimlerin dışında, “ev, konak, şehir, ülke” anlamlarına gelen “dâr” kelimesi, Kur’an’da dâru’l-huld  (ebediyet / sonsuzluk yurdu), dâru’l-âhire  (âhiret yurdu), âkıbetü’d-dâr, ukbe’d-dâr (dünya yurdunun sonu) terkipleriyle cennet anlamında kullanılmıştır. 

Her ne kadar İbn Abbâs Cennet’in tabakalarını yedi ile sınırlandırmışsa da, ayetlerden anlaşıldığına göre, Cennet’in bir çok tabakası vardır. Burada İbn Abbâs’ın haber verdiği ve ayetlerde adları geçen Cennet tabakaları, Cennet’in en yüksek tabakalarıdır. Çünkü bu tabakalarda da bir çok tabaka vardır. Nitekim Allah Teâlâ’nın “Nâim Cennetleri” veya “Firdevs Cennetleri” şeklindeki çoğul ifade eden ayetleri buna delildir. Ayrıca Ümmü Hârise Hadisinde bu gerçek Hz. Peygamber (asm)’in dilinden ifade olunmuştur. Ümmü Harise Bedir’de şehit olan çocuğu hakkında Hz. Peygamber (asm)’den bilgi almak üzere gelmiş ve ona Rasûlullah bir çok Cennet olduğunu belirterek, çocuğunun da “Firdevs-i Â’lâ’da” olduğunu söylemek suretiyle teselli etmiştir [Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcü’ el-Câmi’ li’l-Usul, fi Ahadisi’r-Rasûl, İstanbul (t.y.), V/4033].

Nitekim Müslim’in Ebû Sâid el-Hudrî’den rivayet ettiği hadiste de, Allah yolunda cihat edenlerin, cihatları sebebiyle Cennet’te yüz derece yükselecekleri, her derecenin arasının ise, yer ile gök arasındaki mesâfe kadar olduğu, Hz. Peygamber (asm) tarafından haber verilmektedir (Müslim, İmâre, 116). Hadiste sözü edilen dereceler konusunda ise şu ihtimaller öne sürülmüştür. Bu dereceleri zahiriyle anlamak mümkündür. Gerçekten söz konusu derecelerin, zahirinden anlaşıldığı üzere, birbirinden daha yüksek menziller (tabakalar) olması muhtemeldir. Buna karşılık, yükseklikten kasdın, Cennet’teki nimetlerin çokluğu, insanın veya bir başka yaratığın hiç aklına bile gelmemiş, gönlünden dahi geçmemiş iyiliklerin büyüklüğü veya çokluğu anlamında olması muhtemeldir. Zira Allah Teâlâ’nın mücâhide lutfettiği iyilik veya cömertlik türleri birbirinden çok farklıdır, birbirinden üstündür. Buna göre, nimetlerin fazilet (üstünlük) konusundaki farklılıkları uzaklık açısından yer ile gök arasındaki mesafe gibidir. Fakat el-Kadî Iyad (544/1149) birinci görüşü tercih etmiştir [en-Nevevi, Şerhu Müslim, Kahire (t.y.), XIII/28].

Yine Buhârî’nin bir rivayetinde Hz. Peygamber (asm), Allah yolunda savaşan mücâhidler için Cennet’te yüz derece (tabaka) hazırlandığını ve iki derecenin arasının yerle gök arası gibi olduğunu haber vermekte ve sözlerine devamla “Allah’dan istediğiniz zaman Firdevs’i isteyin… Çünkü Firdevs, Cennet’in ortası ve Cennet’in en yükseğidir (…). Firdevs’ten Cennet nehirleri doğar” buyurmaktadır. (Buhârî, Cihad 4)

Aynî, “Firdevs, Cennetin ortasıdır (vasatıdır).” cümlesini, Cennet’in en iyi yeri veya üstünü (efdali) olarak yorumlar ve bu görüşüne, 

Böylece sizi en hayırlı bir ümmet kıldık.” (Bakara, 2/143)

ayetinde geçen “vesetan” kelimesini delil getirir (el-Aynî, Umdetü’l-Kârî fî Şerhi Sahihi’l-Buhârî, İstanbul 1309, VI/539). Çeşitli rivayetlerde Firdevs Cenneti’nin güzellikleri dile getirilmiştir.

Diğer taraftan hadiste söz konusu edilen Cennet dereceleri arasındaki mesafelerin çeşitli rivayetlere göre “yüz senelik mesafe”, “beş yüz senelik mesafe” şeklinde değiştiğine işaret edelim (el-Aynî, aynı yer).

Bütün bu ayet, hadis ve âlimlerin yorumlarından Cennet’in birçok tabakası olduğu anlaşılmaktadır. Bu tabakalardan bazılarının daha yüce ve nimetlerinin daha güzel veya daha efdal olması sebebiyle isimleri bize bildirilmiştir. Firdevs Cenneti mertebece en yüksek olan Cennet tabakasıdır. (Ayrıca bk. et-Taberi, Tefsir, Mısır 1954, XVI/37-38)

Kaynak: Sorularla islamiyet