Değerli kardeşim,

Söz konusu görüşler daha çok Cebriyecilere aittir. Onlara göre, Allah günahsız çocuklara, masum insanlara ceza verebilir ve bu onun hakkında zulüm olmaz. (bk. Razi, 9/448)

Bu gibi mütalaalar, “Mülkün sahibi mülkünde istediği şekilde tasarruf etme hakkına sahiptir.” kaidesinin bir açıklamasıdır. Ancak bu kaidenin de bir kaidesi vardır. O da şudur: Mülk sahibi kendi şahsına / şahsiyetine yakışmayan işleri yapmaz.

“Yapılabilir-yapılamaz” şeklinde getirdiği ölçü, artık bir adalet ve zulüm kıstası olur. Çünkü kuralı kendisi koymuştur. Her mülk sahibinin mülkündeki tasarrufu, onun sıfat ve unvanlarına uygun olmak durumundadır. Aksi takdirde, mülk sahibi -mülküne haksızlık etmese de- sahip olduğu kendi sıfatlarına, unvanlarına karşı bir haksızlık söz konusu olur. Mesela, Allah’ın Âdil ismi, adalet yapmak, zulmetmemek için vardır. Kuddüs ismi, çirkin iş yapmamak için vardır.

Konuyu bir kaç madde halinde açıklayalım:

a. Allah mülk sahibi olmakla birlikte kendisinin büyüklük, adalet ve merhametine uygun kurallar koymuştur. Onun kendisinin koyduğu bu kurallara aykırı hareket etmesi, ona yakışmaz. Örneğin, bir konuya adalet ölçüsünü getirmişse, bu ölçünün dışına çıkması -bizzat kendisinin koyduğu kurala göre- bir zulüm olur. İşte kural:

“Kim güzel bir işle (Allah’ın huzuruna) gelirse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye zulüm / haksızlık edilmez.” (Enam, 6/160)

Bu ayette ifade edildiği üzere, Allah işlerin bazısına iyi, bazısına kötü demiştir. İyi işlere en az on kat fazlasıyla mükafat vereceğini, kötülüğe karşılık ise sadece misliyle ceza vereceğini bildirmiştir.  

İşte Allah “mülkün sahibi” olarak bu kuralı koymuştur. Dileseydi, iyiliğe de sadece misliyle karşılık verirdi. Veya dileseydi, kötülüğe en az on kat fazlasıyla ceza müeyyidesini koyardı. Ancak öyle yapmadı, böyle bir kural koydu. Ve Allah’ın kendisinin koyduğu bu kurala uymaması bir zulüm olur. Nitekim bu ayetin son cümlesinin “Hiç kimseye zulüm / haksızlık edilmez.” şeklinde olması bu gerçeğe işaret etmektedir.

b. Allah’ın en bariz vasfı onun doğru sözlü olmasıdır. Zira sefil ve alçakların işi olan yalan gibi bir çirkinlik, onun Kuddüs isminin, mukaddes sıfatlarının ve Zat-ı Akdes’inin o mualla ve müberra hareminin yakınına bile yanaşamaz.

Zerre ağırlığınca hayır yapan onu bulur, zerre ağırlığınca şer yapan da onu bulur.” (Zilzal, 99/7-8)

mealindeki ayet ve benzerlerinde insanlarının yaptıklarının karşılığını göreceklerine vurgu yapılmıştır. Allah bu sözlerinin elbette yanındadır. Yani, dilediği kimseye cezayı vermez, hak eden kişiye cezayı verir.

c. “Rabbiniz rahmet etmeyi kendisine ilke edinmiştir. O, geleceğinde hiçbir şüphe olmayan kıyamet günü sizi bir araya toplayacaktır.” (Enam, 6/12) mealindeki ayette, Allah’ın ahiret gününü getireceğine dair işi kendine görev saymıştır.

Bu ve benzeri vaadlerde bulunan Allah’ın bu sözlerini boşa çıkarması mümkün değildir. Bu sebeple, Allah’ın Kur’an’da defalarca “kullarına zulmetmeyeceğine” dair vadini yerine getirmemesi imkânsızdır.

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin 🙂