Değerli kardeşim,
“Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.
“İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazan, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir…”(1)
Hz. İlyas (as), İsrailoğullarının yola gelmeyeceklerine iyice kanaat getirince, kendisini onların arasından ayırmasını ve gökyüzüne kaldırması için Cenab-ı Hakk’tan niyaz etti. Cenab-ı Hak da İlyas (as)’ın bu duasını kabul ederek O’na kavminden ayrılmasına ve semaya yükseltilmesine izin verdi.
İbn Asakir, İbn İshak’tan şöyle rivayet ediyor:
«Bizim arkadaşlarımızın naklettiklerine göre, Âdem vefat edeceği zaman çocuklarını biraraya topladı ve onlara şöyle dedi:
«Ey evlatlarım, Cenab-ı Hak kesinlikle yeryüzüne azap indirecektir. Benim cesedim sizinle beraber mağarada kalsın. Ne zaman indiniz, beni gönderin ve Şam arazisinde defnedin.»
Âdem (as)’in cesedi çocuklarıyla beraberdi, Cenab-ı Hak, Nuh (as)’ı peygamber olarak gönderdiği zaman o, cesedi yanına aldı. Cenab-ı Hak tufanı yeryüzüne gönderdiği zaman, yeryüzü sulara garkoldu. Hz. Nuh (as) üç çocuğuna cesedi emredilen mağaraya götürüp defnetmelerini söyledi. Çocuklar:
«Yeryüzü vahşet içerisindedir. Ünsiyet verilecek hiç kimse yok. Ve biz yolu da bulamayız. Fırsat ver ki insanlar emin olup çoğalıncaya kadar bekletelim.»
dediler. Nuh onlara:
«Âdem, Allah’ın katında kendisini defneden kişinin kıyamete kadar diri kalması için niyazda bulunmuştur.»,
dedi. Buna rağmen Âdem’in cesedi Hızır gelinceye kadar durdu. Âdem’i defneden Hızır’dır ve bundan dolayı da Cenab-ı Hak onu dilediği kadar yaşatacaktır.»
İmam Nevevî “Tehzîbü’l-Esma ve’l-Lugat” isimli kitabında, bazı hadîslere dayanarak Hazret-i Hızır’ın ölmediğini ve kıyamete kadar yaşıyacağını beyân ediyor.
İbnü’s-Salah da şöyle diyor: Ulemânın çoğuna göre Hazret-i Hızır hâlâ yaşıyor.
“Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar.”
“(Ey Muhammed)! Kitapta İdris’e dair söylediklerimizi de an. Çünkü o, dosdoğru bir peygamberdi, Onu yüce bir y1ere yükselttik.” (Meryem, 19/56-57)
Hz. İdris’in göğe çekildiğini bildirir. Bundan murat, mekan bakımından onu, yüce bir mevkıye yükseltmektir Bu görüş, daha uygundur Çünkü, “mekân” kelimesiyle birlikte zikredilen “yükseltme” işi, derece bakımından değil de mekân bakımından yükseltme olur.(2)
İdris (as)’e göklerin sırları açılmış olup Allah Teâlâ onu diri olarak göğe kaldırmıştır. (3)
Hz İdris’in de Hz İsa (as) gibi göklere yükseltildiği ve hayatta olduğu kabul ediliyor. Nitekim bir rivayette,
“Dört zat vardır ki, hâlâ hayattadır. Bunlardan Hızır ve İlyas yerde, Hz. İsa ve Hz. İdris de gökte hayat sürmektedirler.”(4) denilmektedir.
“Dördüncü tabaka-i hayat: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur’ân’la, şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarik-i hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar, ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir; fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez.”
“Allah yolunda öldürülenlere ‘Ölüdür!..’ demeyin. Aslında onlar diridirler, fakat siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara, 2/154)
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfunden kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayıp rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (Âl-i İmran, 3/169, 170)
Abdullah bin Abbas (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (asm) Efendimiz hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Uhud savaşında kardeşlerimiz şehit olunca, Allah onların ruhlarını yeşil kuşların içine yerleştirdi. Onlar cennet nehirlerinden içerler, meyvelerinden yerler ve Arş’ın gölgesi altında asılı bulunan altın kandillere konarlar.”
“Onlar yiyecek ve içeceklerinin tadını, eğlenip dinlendikleri yerin güzelliğini görünce de: ‘Kardeşlerimizin cihaddan uzak durmamaları ve savaştan yüz çevirmemeleri için, bizim cennette rızıklandırıldığımızı onlara kim bildirecek?’ dediler.”
“Allah Teâlâ: ‘Sizin arzunuzu onlara ben duyururum.’ buyurdu. Bunun üzerine bu âyetler indi.” (Ebu Davud, Cihad, 25)
“Beşinci tabaka-i hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhanîleridir. Evet, mevt, tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir; idam ve adem ve fenâ değildir. Hadsiz vakıatla ervâh-ı evliyanın temessülleri ve ehl-i keşfe tezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten ve menâmen bizlerle münasebetleri ve vakıa mutabık olarak bizlere ihbaratları gibi çok delâil, o tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder. Zaten beka-i ruha dair Yirmi Dokuzuncu Söz, bu tabaka-i hayatı delâil-i kat’iye ile ispat etmiştir.”
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin 🙂
Yorumlar (0)