Şiiler’den bir kısmı Kur’an’dan Ehl-i Beyt ile ilgili ayetlerin çıkarıldığını söylüyorlar ve el-kafi adlı bir kaynağı öne sürüyorlar, bunlar ne kadar doğrudur?

Değerli kardeşimiz,

Bunlar bazı Şiiler tarafından uydurulmuş iftiralardır.

Önce Rad suresinden başlayalım:

“Allah’a verdikleri sözü pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği bağı koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya işte rahmetten mahrum olmak da onlar içindir; dünyanın kötü sonu da onlar içindir.” (Rad, 13/25) mealindeki ayette, “Hz. Ali” ifadesinin bulunduğunu ve sonradan çıkarıldığını söylemek için hiç bir ilmi delil yoktur.

Ayetin ne sibakında ne de siyakında böyle bir şeye delalet eden bir işaret kırıntısı bile yoktur. Bu yalnız önyargılı bir Şii’nin hayal mahzeninde yer alan bir batıllıktan öteye geçemez. 

Saffat suresindeki ayette ise, “İlyas’a selam olsun” mealindeki ayette geçen ismin peygamberlerden olan İlyas olduğu bizzat Saffat suresinin  123. ayetinde zikredilmiş ve buradaki ayet ise onun devamıdır. 

Kuran’ın bu pasajında bazı peygamberlerin ismi verilmiş, sonra da ona selam edilmiştir. Mesela İbrahim (Saffat: 109), Musa (Saffat 120) Hz.  İlyas için de “Şüphesiz İlyas da gönderilmiş peygamberlerdendir.” (Saffat123) mealindeki ifadeye yer verilmiştir. Onun hakkındaki bilgiler devam ettirilmiş ve nihayet 125. ayette “İlyasin’e/İlyas’a selam olsun” denilmiş ve “Yasin” ismindeki  babasının adına da işaret edilmiştir. Bunun isminin “İlyas b. Yasin” olduğu bildirilmiştir. (bk. İbn Kesir ilgili yer)

Bazılarına göre, onun iki ismi vardı: “İlyas, İlyasin”  “İbrahim, İbraham” gibi. (Taberi, ilgili yer)

Soruda geçen iddiaların hiçbiri doğru değildir, tamamen iftiradır.

el-Kâfi adlı eser mutaassıp bir Şii kaynağıdır. Bu gibi bilgilerin menşei daha ilerleyen dönemlerde Kuleynî’nin (öl. 329/941) el-Usûl mine’l-Kâfî’sinde yer bulmuş olan iddialardır. Bunlara birçok Şiî âlim itiraz etmiş ve bu konuda müstakil eserler yazmışlardır.

Örneğin:

Şîa’da tahrif iddialarına ilk karşı çıkanlardan biri olan Şeyh Sadûk olarak bilinen ve Kütüt-i Erba’a olarak Şîa nezdinde sahih kabul edilen hadis mecmuasından birinin müellifi olan Ebu Cafer Muhammed İbn Ali İbnu’l-Hüseyin İbn Babeveyh el-Kummî (öl. 381/991) şöyle der:

“Şîa inancına göre yüce Allah’ın peygamberi Hz. Muhammed’e gönderip ve iki kapak arasında toplanan Kuran bundan ibarettir ve ne fazla ne de eksiktir, insanlara göre 114 suredir, bize göre “Duhâ” ve “İnşirâh”, “Fil” ve “Kureyş” sureleri bir tek suredir. Kim bize “bunlardan daha fazla olduğunu söylediğimizi” nispet ederse o yalancıdır.” (Şeyh Sadûk, Risaletü’l-İ’tikadi’l-İmamiyye, s. 99-103; Kâşânî, Kitâbü’l-vâfî, IX, 1778)

Şeyh Sadûk’un öğrencisi Şeyh Müfîd (öl. 413/1022) de “iki kapak arasında cem edilen Kuran’da herhangi bir fazlalık veya eksiltme olmadığını” söyleyerek Kuran’dan çıkarma olduğu iftirasını reddetmiştir. (Muhammed Cevad el-Belağî, “Mecmeu’l-Beyân” Tabersî, önsöz s. 26-27)

Alemu’l-Hüdâ olarak bilinen Seyyid Murtaza Ali İbn Hüseyin (öl. 436/1044) şu açıklamayı yapar:

“Kur’ân’ın nakline ve korunmasına şiddetle önem verilmiş ve bu noktada etkenler çoğalmıştır. Çünkü Kur’ân, nübuvvetin mucizesi, Şer’i ilimlerin ve dini hükümlerin kaynağıdır. Müslüman âlimler onun hıfzı ve himayesinde son noktaya varmışlardır. Bu kadar titiz davranılıp korunduktan sonra Kur’an’ın değiştirildiği ya da noksan olduğu nasıl mümkün olabilir?” (Muhammed Cevad el-Belağî, “Mecmeu’l-Beyân” Tabersî, önsöz s. 26-27)

Şeyhu’t-Tâife olarak bilinen başka bir Şiî âlim Ebû Ca’fer Muhammed b. Hasan et-Tûsî (öl. 460/1068) ise tefsirinde şöyle der:

“Kuran Hz. Peygamber’in doğruluğuna delildir. Ayrıca onun en büyük ve en meşhur mucizesidir. Kuran’da fazlalık ve eksiklik olduğunu söylemek ona yakışmayan bir şeydir. Müslümanların görüşlerinden zahir olan bunun tersidir. Bu mezhebimize göre doğruya en layık olanı ve el-Murtaza’nın savunduğu görüştür. Rivayetin zahiri de budur.” (Tûsî, Tibyan s. 3)

Keza, XI. asır ılımlı Ahbârîlerden sayılan Molla Muhsin Feyz el-Kaşânî de (öl.1091/1679), “Ona/Kuran’a ne  önünden ne de ardından batıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.” (Fussilet, 41/42) ve “Kuran’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruruz.” (Hicr, 15/9) mealindeki ayetlerin açık ifadelerine dayanarak, Kuran’ın tahrif edilmesinin mümkün olmadığını belirtmiş ve tahrif iddiasını reddetmiştir. (Kaşani, Sâfî, I, 46-51)

Son dönem Şîa ilim dünyasının önemli müfessirlerinden Muhammed Hüseyin et-Tabatabâî “Bugün elimizde bulunan Kuran’ın 1400 sene önce Hz. Peygamber’e inzal edilen Kuran olduğun, sureler ve ayetler, Müslümanlar arasında nesilden nesile mükemmel bir şekilde aktarılmış, Allah tarafından Kuran’ın tahrif edilmeye karşı korunduğunu belirtmiş olduğunu” söyleyerek ilk nazil olduğu günden bu günümüze kadar kesintisiz olarak geldiğini vurgulamıştır. (Tabatabâî, sel-Kur’ân Fi İslâm, s. 137 vd)

Özetle, Kuran indirildiği gibi yazılmış, okunmuş, ezberlenmiş olarak günümüze kadar harfi harfine, kelimesi kelimesine muhafaza edilmiştir. Aynı şekilde kıyamete kadar da böyle devam edecektir.

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin 🙂