Değerli Kardeşimiz,
Bediüzzaman hazretleri Lem’alar eserinde bu konuya şu şekilde açıklık getirmiştir:
“Amma Kur’ân’ın, terk-i ibadet hakkında şiddetli tehdidâtı ve dehşetli cezaları ise: Nasıl ki bir padişah, raiyetinin hukukunu muhafaza etmek için, âdi bir adamın, raiyetinin hukukuna zarar veren bir hatasına göre, şiddetli cezaya çarpar.
Öyle de, ibadeti ve namazı terk eden adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin raiyeti hükmünde olan mevcudatın hukukuna ehemmiyetli bir tecavüz ve mânevî bir zulüm eder. Çünkü, mevcudatın kemalleri, Sânie müteveccih yüzlerinde tesbih ve ibadetle tezahür eder. İbadeti terk eden, mevcudatın ibadetini görmez ve göremez. Belki de inkâr eder. O vakit, ibadet ve tesbih noktasında yüksek makamda bulunan ve herbiri birer mektub-u Samedânî ve birer âyine-i esmâ-i Rabbâniye olan mevcudatı âli makamlarından tenzil ettiğinden ve ehemmiyetsiz, vazifesiz, câmid, perişan bir vaziyette telâkki ettiğinden, mevcudatı tahkir eder, kemâlâtını inkâr ve tecavüz eder.”
Yani kardeşimiz, bizler ibadet ile Rabbimiz’in râiyyeti olan mevcudatın, Allah’a olan tesbihlerini görür ve anlarız. Fakat ibadeti hele ki namazı terk eden biri, ne bunları görür ne de onlara Allah’ın vazifeli bir memuru gözüyle bakar. Onların hukukuna bir nevi tecavüz eder.
Tıpkı şu misaldeki gibi: Mesela devletin memuru olarak çalışan vazifedâr bir adamı tanımaz, onun cumhurbaşkanının emriyle yaptığı emri görmez ve tanımazsak , şiddetli bir cezaya müstehak oluruz. Aynen öyle de Allah’ın vazifedâr memurlarını da tanımak anca ibadet hususen namaz ile olacağı gibi, terki de azabı intac eder (netice verir) .
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin 🙂
Yorumlar (0)