Değerli kardeşimiz,

– Abd, Allah’ın kulu demektir. Kul ise, Allah’ın emir ve yasaklarına göre hareket eden kimsedir. Bu çerçevede bakıldığında, her şeyin Allah’ın kulu olduğu söylenebilir. Göklerin ve yerin de Allah’a itaat ettikleri ifade edilmiştir. (Fussilet, 41/9)

– Ayrıca, abdin / kulun en önemli bir özelliği de Allah’ı hamd ile tespih etmektir. Aşağıdaki ayetlerden de bu gerçeği anlamak mümkündür:

“Yerde hareket eden hiçbir canlı, havada kanat çırpan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet/topluluk olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onların hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.” (Enam, 6/38)

“Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih etmektedir; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphe yok O, halimdir / kullarına yumuşak davranandır, bağışlayandır / kullarının kusurlarını affedendir.” (İsra, 17/44)

“Göklerde ve yerde kim(ne) varsa, hepsi Rahman’ın huzuruna kul olarak gelir.” (Meryem, 19/93)

– Sizin kedinize verdiğiniz bu ismin dini açıdan bir sakıncası yoktur. Özellikle “Abdurrahim” ismi çok uygun düşmüştür. Bu konuyu, Bediüzzaman Hazretlerinden dinlemekte değişik açıdan fayda vardır:

“Hattâ bir gün kedilere baktım. Yalnız yemeklerini yediler, oynadılar, yattılar. Hatırıma geldi: ‘Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübarek denilir?’ Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarih bir surette ‘Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm’ diyerek, güya hatırıma gelen itirazı ve tahkiri, taifesi namına reddedip yüzüme çarptı. Aklıma geldi: ‘Acaba şu zikir bu ferde mi mahsustur, yoksa taifesine mi âmmdır? Ve işitmek yalnız benim gibi haksız bir muterize mi münhasırdır, yoksa herkes dikkat etse bir derece işitebilir mi?’ Sonra sabahleyin başka kedileri dinledim. Çendan onun gibi sarih değil, fakat mütefavit derecede aynı zikri tekrar ediyorlar. Bidayette hırhırları arkasında ‘Ya Rahîm’ fark edilir. Git gide hırhırları, mırmırları, aynı ‘Ya Rahîm’ olur. Mahreçsiz, fasih bir zikr-i hazîn olur. Ağzını kapar, güzel ‘Ya Rahîm’ çeker.”

“Yanıma gelen ihvanlara hikâye ettim. Onlar dahi dikkat ettiler, ‘Bir derece işitiyoruz.’ dediler. Sonra kalbime geldi: ‘Acaba şu ismin vech-i tahsisi nedir? Ve ne için insan şivesiyle zikrederler, hayvan lisanıyla etmiyorlar?’ Kalbime geldi: Şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nazik ve insana karışık bir arkadaş olduğundan, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, kelbin hilafına olarak esbabı bırakıp yalnız kendi Hâlık-ı Rahîm’inin rahmetini kendi âleminde ilân ile nevm-i gaflette olan insanları ikaz ve ‘Ya Rahîm’ nidasıyla: Kimden meded gelir ve kimden rahmet beklenir, esbabperestlere ihtar ediyorlar.” (bk. Sözler, s. 334)

“İşte şu (bereketle ilgili) nümuneler gibi çok şeyler var ve bereket-i İlahiyenin çok cihetleri var. Bu köy halkı çoğunu bilirler. Fakat sakın bunları fahr için zikrediyorum zannetmeyiniz, belki mecbur oldum.”

“Hem benim için iyiliğe bir medar olduğunu düşünmeyiniz. Bu bereketler, ya yanıma gelen hâlis dostlarıma ihsandır veya hizmet-i Kur’aniyeye bir ikramdır veya iktisadın bereketli bir menfaatıdır veyahut ‘Yâ Rahîm, Yâ Rahîm’ ile zikreden ve yanımda bulunan dört kedinin rızıklarıdır ki, bereket suretinde gelir, ben de ondan istifade ederim. Evet hazîn mırmırlarını dikkatle dinlesen, ‘Yâ Rahîm, Yâ Rahîm’ çektiklerini anlarsın.” (bk. Mektubat, s. 67)

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin 🙂