Değerli kardeşim,
Soruda geçen konuyla ilgili Abdullah İbni Mes’ûd’un şöyle bir açıklaması var:
“Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemîn ederim ki, sizden biri, cennetliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesâfe kalır da, sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer, cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve cehenneme girer. Yine sizden biri cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cehennem arasında bir arşın mesâfe kalır; sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer ve o kişi cennetliklerin yaptığı işleri yapmaya devâm eder de, neticede cennete girer.” (Buhârî, Bed’ü’l-halk 6, Enbiyâ 1, Kader 1; Müslim, Kader 1)
Abdullah İbni Mes’ûd, yaygın olarak meydana gelmese bile, bazı kere herkesin dikkatini çeken bir hususa açıklık getirmektedir. Bu husus, hayatı boyunca cehenneme girmeye sebep olacak işleri yapıp sonunda cennetlik olmak veya cennete girmeye vesile olacak işleri yapıp sonunda cehennemlik olmaktır.
Allah’ın bir lutfu olmak üzere, birinciler çok görülürse de ikinci sınıfa girenler son derece azdır. Ömrünü küfür ve isyân bataklığında geçirmiş veya günahlara dalmış nice insanın, hayatının sonunda hakikatı seçtiği ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanacak iyi işler yaptığı bilinen ve görülen bir gerçektir.
Bu rivayet, insan ile cennet veya cehennem arasındaki mesafeyi arşın gibi kısa bir uzunluk birimiyle açıklarken, bu ikisine girmede davranışlarımızın önemini ortaya koymuş, iyi ve güzel işler yapmamız, kötü ve çirkin işler yapmaktan da sakınmamız gerektiğine dikkatimizi çekmiştir.
Bazı rivayetlerde, İbni Mes’ûd’a ait olan bu ifadelerin, peygamberimiz’in (asm) sözü olarak nakledildiğini görmekteyiz. (bk. Bagavî, Şerhu’s-sünne, I, 128 vd.; Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 18 vd.)
Bu konu hakkında birkaç maddeyi beraber analiz etmek lazımdır.
1. Allah’ın hiç kimse ile bir anlaşması yoktur. Yani, “Ey insan belirli bir süre iman ve İslam dairesinde ömrünü geçirsen sana imanla gitmeyi kendime farz kılarım” diye bir sözü yoktur. Onun için ömrümüzün sonuna kadar korku ve ümit arasında yaşamak gerekir.
2. Münkir yahut müşrik olma tehlikelerinden kurtulup da Allah’a iman eden bir kalp, istikamete ermiştir. Bir de kalpteki imanın istikameti var. Bu da ehlisünnet itikadıyla mümkün. Buna sadece bir misal: Kader imanın bir rüknü. Kulun cüz’î iradesini inkâr eden Cebriye mezhebi de, kulu kendi fiilinin hâlikı kabul eden Mutezile de istikametten uzaklaşmıştır. Orta yol, ihtiyarî fiillerde kesbin, yâni istemenin kuldan, yaratmanın ise Allah’tan olduğuna inanmak. İşte istikamet budur.
3. Gerçi “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” hadis-i şerifi mevcuttur. Fakat bu gibi rivayetler genellik ve çokluk ifade etmektedirler, yüzde yüz anlamında değildir.
4. Bir memur otuz sene devlet dairesinde çalışır ve devletten istifa edebilir. Böyle bir memura artık devlet memuru denmez. Veya bir şoför 1000 km.’lik bir yolculuğa çıkar. 995 km’lik mesafeye kadar arabayı iyi kullanır. Sonra gideceği yere 5 km kala arabayı şarampole sürer ve feci sona sebep olabilir. Bunlar gibi bir insan yetmiş sene mü’min olarak yaşar; daha sonra manen İslam dairesinden istifa edebilir.
5. Diğer taraftan yetmiş yıl Allah’ı inkar eden bir adamın, bundan sonra iman edip cennete gitmesi de bunun tam aksidir. Sorunuza göre olayı tersinden alırsak böyle bir soru daha çıkar. Binlerce yıl karanlıkta kalmış bir odaya ışık yakmakla hemen aydınlanır. Yine binlerce yıl aydınlık olmuş bir odanın ışığını söndürmekle de hemen kararır. Ne önceki karanlık sonraki aydınlığa, ne de önceki aydınlık sonraki karanlığa tesir eder. İman ışıktır; söner sönmez insanın kalp odası kararır.
6. Bununla beraber önce inanıp sonra inkar eden birisinin, hiç inanmayan birine göre cehennemde azaplarının bir olmayacağını Allah’ın rahmetinden ümit ederiz.
7. İnsan her zaman ümit ve korku arasında olmalıdır. İman eden birisi “ben artık Cennetliğim ne yapsam bana zarar vermez” diyerek geleceğinden emin olabilir. Diğer taraftan Kafir olan birisi de “ben artık ne yapsam kurtulamam çünkü Cehennemliğim” diyebilir. Bunun ikisi de yanlıştır.
8. İman bir süreçtir. Sebat ve istikamet imanın gereklerindendir. Allah’ın bizden istediği yalnız iman etmek değildir; imanla ölmektir. Yani süreci tamamlamaktır. Mesela, bir otomobil yarışmasında yarışmaya birincilikle başlamaktan çok birincilikle tamamlamak temel gayedir. Son on saniyesine kadar birincilikle devam edip son anda kaybedebilir. Nice futbol maçlarında beş sıfır öne geçtikten sonra, bu başarıyı sonuna kadar koruyamadıkları için mağlup düşen takımlar olmuştur. Çünkü başarı bir süreçtir. Doksan dakikaya dağıtılmıştır. İnsandaki, iman başarısı ise bir ömrün tümüne dağıtılmıştır.
9. İman, tıpkı toprağa atılan bir tohum gibi, zamanla tekamül eder, olgunlaşır. Bu süre içinde bakıma, korumaya ve beslenmeye muhtaçtır. Efendimiz (sas), imanın zamanla eskidiğini, yıprandığını ifade eden beyanları vardır. Devletler zamanın şartlarına göre kendilerini yenileyemediklerinde sonlarını hazırladıkları gibi, zamanın itikadı ve fikri şüphe ve tereddütlerine karşı beslenemeyen bir iman da zamanla istikametini kaybedebilir.
10. Bu rivayet, insanın yaptığı iyi ve güzel amellerle gururlanmamasını, kendini beğenme, kibirlenme ve kötü huy gibi sevilmeyen hallerden uzak durmasını tavsiye etmekte, öte yandan işlediği bir takım günahlar sebebiyle Allah’tan ümit kesmeyip korku ile ümit arasında bir hayat sürmesi icâb ettiğini bize öğretmektedir.
11. Ayrıca, bu rivayet, dünyada insanlar hakkında cennetlik cehennemlik gibi kesin hükümler vermenin doğru olmadığını da göstermektedir.
Bu gibi nedenlerden dolayı bir insanın yapması gereken şey; daima imanlı bir şekilde kabre girmesi için Allah’a dua etmesi ve imanına uygun bir hayat sürmesidir.
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin 🙂
Yorumlar (0)