Değerli kardeşimiz,
Şeytanlar, hayra hiçbir kabiliyeti olmayan, sırf şer işleyen ruhani bir varlık türüdür. “Dumansız ve harareti çok şiddetli bir ateşten” yaratılmışlardır (Hicr, 15/27).
İblisin asıl adı, Azazil idi. Cenab-ı Hakk’ın Hz. Âdem (as.)’e secde etme emrinden yüz çevirmesi ve bu secde emrine kibirlenerek isyan etmesinden sonra, “iblis” ve “şeytan” isimlerini aldı.
İnsanlığın manevi terakkisinde, Allah’a kulluk vazifesini yerine getirmesinde en büyük engel, şeytandır. Kur’an-ı Kerim’de şeytan, insan için “adüvv-ü mübin-apaçık bir düşman” olarak tavsif edilmiştir. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayet-i kerimede müminleri şeytandan istiazeye, yani Allah’a sığınmaya davet etmiştir.
Şeytanın en büyük hedefi insanları dinsiz yapmak, ateist yapmaktır. Bunu başaramazsa onları şirke sevk eder.
Şeytan, insanı müşrik etmekle de yetinmez; zalim bir müşrik eder, sefih eder. Bununla da kalmaz, onu şirk adına, gece gündüz çalışan bir dava adamı yapmaya çalışır. Bu onun son hedefidir. Zira, dava sahibi olmayan bir müşrik şeytanın bendesi ise, şirki dava edinenler onun can yoldaşlarıdır.
Şeytan, bütün oyunlarını boşa çıkararak hakkı, doğruyu, hayrı seçen müminlerde taktik değiştirir. Müminin imanına ilişemeyeceğini anladı mı, onun ibadetiyle uğraşır; ibadetsiz bir mümin olmasını arzu eder. Bunu başaramazsa, farzlarla yetinmesini, sünnetlere, nafilelere yanaşmamasını ister. Bu isteği de gerçekleşmezse, onun sadece şahsî ibadetiyle meşgûl olmasını, başkalara bir şeyler anlatmamasını arzu eder. Ve mümine şu yollu telkinlerde bulunur: “Koyunu koyun, keçiyi keçi ayağından asarlar.”
Şeytan, insanı yoldan çıkarmak için birçok hileye başvurur. Bu hile ve desiselerin bazıları şunlardır:
1. Şehvet ve öfke: Bunlar şeytanın insana tesir etme yollarının en büyükleridir. Bu sebepledir ki, hadis-i şerifte:
“Şeytan kanın bedende cereyanı gibi insan vücuduna hulul eder. Onun yollarını açlıkla (oruçla) daraltınız.”
buyurulmuştur. Çünkü şeytanın insana en büyük hulul yolu şehvettir. Açlık ise şehveti kırar.
2. Hased ve hırs: Hırslı insan, hakkı görmekten kör ve hakikati duymaktan sağır olur.
3. Tama: Şeytan insana tama ettiği şeyleri çeşitli riya ve hilelerle sevdirir. Öyle ki, adeta tama ettiği şey, insanın mabudu olur.
4. Acelecilik: Acele anında insan düşünmeye fırsat bulamaz. Şeytan da bu anda ona vesvese verebilir.
5. Yoksulluk korkusu: Bu korku, insanı infaktan alıkoyar ve mal yığmaya davet eder.
6. Taassup: Şeytanın kalbe nüfuz ettiği kapılarından biri de kendi meşrebinde olmayan Müslümanlara karşı kin tutmak, onları küçümsemektir.
7. İhtilâf
8. Şüphe: Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de cehalet ve gafletleri veya günahlara dalmaları sebebiyle akılları darlaşan bazı kimseleri, akıllarının almayacağı imani meseleler üzerinde şüpheye düşürmesidir.
9. Suizan: Kim bir insan hakkında kötü düşünmeye başlarsa, şeytan bu kimseyi o adamın aleyhinde gıybet etmeye sevk eder. Yahut o adamın hakkına riayet ettirmez. Ona hakaret gözüyle baktırır.
Şeytanın hile ve desiseleri, insana nüfuz yolları elbette sadece bunlardan ibaret değildir. Kişilere, devirlere, şartlara göre çok değişik şekiller arz eder.
Şeytandan Allah’a sığınmak nasıl olmalıdır?
Şeytan görünmeyen ve nereden geleceği bilinmeyen bir düşman olduğundan, onun desise ve vesveselerinden Allah’a sığınmak, bizim gibi aciz kullar için oldukça önemli bir husustur. Şeytan ne kadar güçlü ve hilekar olursa olsun, onun bütün hile ve desiselerine karşı Cenab-ı Hak arkamızda zahir ve müzahir olarak bulunmakta, kendisine sığınarak müracaat ettiğimiz takdirde bize yardım edeceğini bildirmektedir. İşte bu konudaki ayetlerden bazıları:
“Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.” (A’raf, 7/200)
“Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!” (Mü’minun, 23/97-98)
Bu ayetlerde şeytanın, özellikle ibadet esnasında insana gizlice sokulup vesvese vereceğine ve kışkırtarak hayırlı işlerden alıkoyup günaha sevk edebileceğine işaret edilmektedir.
Özellikle Kur’an okumaya başlandığı zaman insanın aklını, fikrini dağıtıp okuduğu Kur’an’dan etkilenmesini önlemek için çeşitli vesveseler ortaya atan, hatta “Böyle Kur’an okunmaz” dedirterek, Kur’an okumaktan vazgeçirmek ister. Onun bütün bu oyunlarına karşı da yine Allah’a sığınmamız isteniyor:
“Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!” (Nahl, 16/98)
Burada istenen şey, Kur’an okumaya başlamayacağımız zaman “Euzü billahi mine’ş-şeytan’ir-racim” diyerek, önce “Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmış ve cennetten kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.” duasını okumaktır.
Özellikle ilim tahsil etmek ve ibadet yapmak 1steyenler şeytanın tasallutuna karşı Allah’a sığınmalıdır. Ancak bu yolla o sinsi düşmanın şerrinden korunabilirler.
“Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.” (Fussılet, 41/36)
Şeytani düşüncelerin sınıfı ve sınırı yoktur. O her şeye karışmak, her şeyi bulandırmak ister ve kendisine uyduğumuz şeyler küçük de olsa bunlardan memnun olur. Çünkü onun ileriye dönük yatırımları vardır ve bunun daha büyüklerini yaptırmayı planladığı için önce ufaktan ufağa bizleri yoklar. Birinci günahı işlettiği zaman büyük bir zafer kazanmış gibi sevinerek çığlık atar. Zira şeytanın çağırdığı birinci basamağa çıkan ikinciye daha kolay ve daha rahat çıkacaktır.
Şeytandan Allah’a sığınmak, sadece normal insanlara mahsus bir şey değildir. Ondan peygamberler, veliler ve salih kimseler de Allah’a sığınmışlar, dua ederek onun rahmet kapısını çalmışlardır. Zaten Kur’an-ı Kerim’de;
“De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 25/77);
“Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min, 40/60);
“El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak Odur. Onun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.” (Ra’d, 13/14)
ayetleriyle, müminler Allah’a dua etmeye ve ona sığınmaya davet edilmişlerdir. Şu da unutulmamalıdır ki, “Rızasını kazanmak için, korkarak ve umarak, gizlice, haddi aşmadan, darlık ve bolluk zamanlarında” (Ra’d, 7/55-56, 205-206; Kehf, 18/28; Secde, 32/16.) Allah’a dua etmek bizim için bir görevdir ve bunu Rabbimiz bizden istiyor. Zira dua, aynı zamanda bir ibadettir.
Şeytanın karakteristik özellikleri nelerdir?
Şeytanın insana düşman olduğu, onu kandırmak ve yanlış işler yaptırmak için yemin ettiği ve neticede kendisiyle beraber cehenneme pek çok insanı da götüreceği bilinen bir husustur. İnsanı kandırmak için neler yapabileceği, onları nerelerden yakalayıp vurabileceği de Kur’an’da bildirilmiştir.
Şeytanın karakteristik özelliklerinden yani hile ve desiselerinden, oyun ve entrikalarından bazıları şunlardır:
1. Yalancı ve yemincidir
Şeytanın en büyük özelliklerinden biri yalan söylemektir. Zaten başka türlü kimseyi kandıramazdı. Adem ile Havva’ya söyledikleri Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilmektedir:
“Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: ‘Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı.’ dedi. Ve onlara: ‘Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim.’ diye yemin etti.” (A’raf, 7/21-24)
Şeytan, ilk yalandan bu yana insanları hep kandırmaya çalışmıştır.
Bu durumda insan, yaptığı işin doğruluğunu veya yanlışlığını, dinin ölçülerine vurarak değerlendirmeli ve iyice araştırıp soruşturduktan sonra yapmalıdır.
2. Yaptırım gücü yoktur
Ayet-i kerimelerde açıkça haber verildiği gibi, şeytanın insan üzerinde zorlayıcı bir yaptırım gücü yoktur. Kur’an-ı Kerim’de:
“Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.”(Hicr, 15/42)
denilmesi de bu hususa açık bir işarettir.
Ayette belirtildiği gibi, şeytanın insanları zorla saptırması diye bir şey yoktur. Buna karşılık Allah insanlara daha yakındır ve yardımcıdır. Nitekim, bu konuya temas eden bir ayette şöyle denilmektedir:
“Halbuki şeytanın onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete inananı, şüphe içinde kalandan ayırt edip bilelim diye (ona bu fırsatı verdik). Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır.” (Sebe, 34/21)
Bu ayette şeytana tanınan sürenin hikmetinin, ahirete inananlarla inanmayanların birbirinden tam olarak ayrılması olduğu belirtilmiş oluyor.
3. Riyakardır
Riyakarlık, hiç şüphesiz ki bir şeytan sıfatıdır. Kendini beğenme, beğendirme, başkalarının rızasını kazanmak için iş yapma, ibadetlerine gösteriş veya menfaat için yapma şeytanın veya şeytana uyanların sıfatı olabilir.
“Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını, insanlara gösteriş için sarf edenler de (ahirette azaba dûçâr olurlar). Şeytan bir kimseye arkadaş olursa, ne kötü bir arkadaştır o!” (Bakara, 2/264)
4. Hakkı batıl, batılı da hak gösterir.
Kur’an-ı Kerim’de, insanları Hak yoldan ayırıp, küfür ve dalalet gibi yanlış yollara sürüklemek için sarf edilen bir kısım sözlerin, felsefi yorumların şeytani olarak nitelendirildiğini görüyoruz. İnsanları kandırmak için süslü kelimeler seçmek, yalanlarını örtbas edebilmek için cazip ifadeler kullanmak ve felsefi yorumlar yapmak şeytanî işlerdendir.
Abdullah b. Amr (r.a.)’den nakledilen bir hadisi şerifte Rasülullah (asm)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
“Allah’ın insanlardan en nefret ettiği kişi, sığırın diliyle ağzını karıştırdığı gibi, (yanlışı doğru, doğruyu yanlış göstermek için) konuşurken dilini dolaştırıp belağat yapacağım diye (kelime çatlatan ve lafı geveleyip) duran kimsedir.” ( Ebu Davud, Edeb, 67)
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.”(En’am, 6/112-113)
5. İnsanın düşmanıdır
Şeytan, insanın ebedi düşmanıdır. Bu ifade de Kur’an-ı Kerim’de, pek çok yerde açıkça zikredilerek insan uyarılmaktadır:
“Şeytanın adımları ardınca gitmeyin” ve “Şeytana uymayın” veya “Şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.”( Bakara, 2/168, 208-209; Yusuf, 12/5; Yasin, 36/60-64; En’am, 6/142; İsra, 17:53; Fatır, 35/6; Zuhruf, 43/62)
Yine ayetlerde, şeytanın sinsi bir ara bozucu olduğu ve buna müminlerin kanmaması gerektiği vurgulanarak, inanan insanların birbirlerine iyi davranmaları gerektiği, kırıcı olmamaları, güzel söz söylemeleri ve sözün en güzeli olan Kur’an’ın edep ve ahlâkına uygun davranmaları tavsiye edilmiştir.
6. Kötü bir arkadaştır
Kur’an-ı Kerim’de şeytanın, kafirlerin dostu olduğu da bildirilmektedir:
“… Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık. (Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar.” (A’raf, 7/27, 202)
7. Kur’an’dan uzak olanların yakın dostudur
“Kim Rahman (olan Allah’ı)ın zikrini görmezlikten gelirse, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz; artık bu, onun yakın bir dostu olur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar ve şeytanın dost olduğu kimseler), onları (doğru) yoldan alı koyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda bize geldiği zaman, ona: ‘Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü bir arkadaşmışsın.’ der.” (Zuhruf, 43/36-38)
8. İnsanı her yerden görür ve aldatmaya çalışır
Kur’an-ı Kerim’de, insanın şeytanı görmediği halde şeytanın onu gördüğünden ve insana ummadığı yerlerden sokulup kandırdığından bahsedilmektedir. Bundan maksat, insanın kendisine dikkat etmesi gerektiği ve şeytana açık kapı bırakmaması hususunda uyarılmasıdır. Şeytan daha çok, bizim zayıf olduğumuz noktaları yoklar ve buralardan sokulup kandırmayı hedef alır. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır:
“Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (A’raf, 7/27)
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Yorumlar (0)