Değerli kardeşimiz,

Nefis derken, çoğu zaman nefs-i emmareyi kastederiz. Kur’ân’da nefis, cimrilik, vesvese, fücur, emmâre gibi nahoş sıfatlarla ittihâm olunmakladır. Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflerde helal ve haramlar belirtilmiştir. Bunları tek tek saymamız mümkün değildir. Bir kaç misal vermek gerekirse içki, kumar, zina, helal haram demeden mal edinme hırsı, hakkı ve adaleti dikkate almadan makam elde etme isteği nefsin arzuladığı şeylerdendir.

Kötülüğü emreden bu nefis, zamanla terbiye göre göre, günahlardan uzaklaşa uzaklaşa safiyet kazanır. Sonunda Allah’ın razı olduğu bir nefis olma makamına kadar çıkar. Bu imtihan dünyasında, insanlar nefislerinden ve şeytandan gelen kötü telkinlerle, İlâhî fermandan gelen hidayet haberleri arasında bir mücadele verirler. Kazanılan her mücadele, yani yapılan her ibadet, vazgeçilen her kötülük, uzak durulan her haram nefis için bir terakki basamağı ve bir temizlenme ameliyesi olur. Yükselme yoluna giren bu nefsin son durağı rıza makamıdır; Allah’ın taktir ettiği her şeyi rıza ile karşılayan ve böylece Allah’ın da kendisinden razı olduğu bir nefis olma makamı.

Bu makama eren nefse, Cenab-ı Hak şu hitapta bulunur:

“Ey mutmainne nefis (Güvenceye kavuşmuş ruh)! Sen Ondan O da senden razı olarak Rabbine dön. Seçkin kullarım arasına karış (dahil ol) ve cennetime gir.”( Fecr, 89/27-30)

Nefis, zinanın günah boyutunu düşünmeden buna mübtela olmak ister. İnsan, arzu ve şehvetinin esiri olup, sırf zevki için yaşar hale gelmemelidir. Bu, ondaki hayvanî güçleri geliştirir, melekî güçleri zayıflatır ve insanı alçaltır. Halbuki, bütün zevkler gibi cinsel ilişki zevki de bir gaye değildir; bir gaye için yaratılmış insana Allah’ın bir hediyesidir. İnsandan, neslini sürdürmesini istemiş ve bunu Allah’ın istediği doğrultuda yapması halinde kendisine cennet vadedilmiştir. Nikah ile helal kılınan evlilik ile hem nefsin bu istekleri kontrol altına alınmış olur, hem de Allah’ın razı olduğu evlilik ve nesillerin devamı ile sevap kazanmasına da vesile olmuş olur.

Bulunduğu makamdan daha üst mevkilere çıkmayı vatana ve millete daha çok hizmet edebilme vesilesi olarak görme şuuruna erişmişse, bu istekleği nefsi emmarenin makam ve mevki arzusundan çıkmış ilahi rızanın içerisine girmiştir. Bu niyet, sahibine sevap kazanma kapısı haline gelmiştir.

Evet, bunu başarmak zor olarak görülebilir. Ancak her şeyini Allah’ın rızası üzerine kuran insanlar için bu zorluk da Allah’ın inayeti ile rahatlıkla aşılacak bir engeldir. Sabırla başarılacaktır.

Nefis terbiyesini “nefsi öldürmek” şeklinde uygulayanlar, nefsin hoşuna giden her şeyden uzak kalırlar. Bunun neticesinde; dünyayı sevmez, hırs göstermez, inat etmez, hiç öfkelenmez bir hale gelebilirler. Bunun da bir nefis terbiyesi olduğunu kabulle beraber, nefsi öldürmek yerine, onu hayra yönlendirmenin daha iyi olacağı kanaatindeyiz. Birincisi, atın yemini kısıp, onu zayıflatarak ona hakim olmaya; ikincisi ise, yemini normal verip, ama onu iyi bir terbiyeden geçirerek güçlü bir atla hedefe daha kısa zamanda varmaya benzer.

İşte, nefsin mahiyetinde yer alan duyguların, arzuların hayra yönlendirilmesi, nefsin öldürülmesinden, yani büsbütün sesini kesmekten çok daha faydalıdır. Bu ise, nefsin arzu ve isteklerine iyi bir mecra bulmak, onu hayırlı şeylere sevk etmekle olur; coşarak çevreye zarar veren bir nehrin önüne baraj yapmak ve onunla çevreyi sulamak gibi.

Kaynak: Sorularla İslamiyet