Değerli kardeşimiz,

Kafirler ile savaşa güç yetmemesi dışında barış yapılmaz diyen fıkıhçılara karşı, birinci barışçı görüşü destekleyen XII. yüzyıl fıkıhçılarından Ebû Bekir İbnu’l-Arabî’nin ve X. asrın büyük alimlerinden Cessâs’ın tenkit ve açıklamaları şöyledir:

Nerede bulunurlarsa öldürülecek olan müşrikler, Arabistan kıtasında o zaman yaşayan ve Müslümanların kökünü kazımaya azmetmiş bulunan müşriklerdir. Ayetlerin devamlı olan hükümlerinin bunlarla alâkası yoktur.

Savaş ve barış Müslümanların güçlerine, menfaatlerine ve dinin amaçlarına bağlıdır.

Buna göre savaşmak, teklif ederek veya karşı tarafın teklifini kabul ederek barış yapmak, barış karşılığında bir şey almak veya vermek caizdir.

Ayetler birbirini neshetmemiş, duruma göre nasıl hareket edileceğini göstermiştir.

Nitekim Peygamberimiz (asm) de buna göre davranarak Medîne’ye geldiğinde bazı Yahudi ve müşrik guruplarla barış antlaşması yapmıştır.

Aynı şekilde Mekke müşrikleri ile Hudeybiye sulhunu yapmış, karşı tarafın anlaşmayı bozarak -Müslümanlarla ortak savunma antlaşması yapmış bulunan- Huza’a kabilesine savaş açmalarına kadar barışa sadık kalınmıştır.

Yine, Necran Hristiyanları ile barış antlaşması imzalamıştır.

“Savaş ve barışın güç, fayda ve amaç esaslarına göre yürütülmesi, bu konuda Ehl-i kitap müşrik farkının gözetilmemesi” hükmü, anlayışı ve uygulaması ilk halifeler döneminde de devam edilmiştir.

Silahlı mücadele ve şiddet, amacı veya şekli bakımından -din, hukuk ve ahlakça meşru sayılan– sınırları aşınca zulüm olur, terör olur; İslam’ın bunu da tasvip ve tecviz etmesi düşünülemez. 

Kaynak: Sorularla İslamiyet