Değerli kardeşimiz,”
“Kuran okumaya başladığınız zaman bu kitabın ilahi bir kitap olduğuna dair hiçbir kesin kanıt yok…” ifadesi, yerden göğe haksız ve cahilcedir.
– Kuvvetli ihtimalle yazar, Kur’an’ı asıl Arapça metninden “Besmele” okumayı bile bilmez, fakat onun hakkında hüküm vermekten de kaçınmaz.
Boşuna,“Cahil cesur olur.” dememişler. Konuyla ilgili birkaç noktaya işaret etmekte fayda vardır:
– Kur’an-ı Kerim, Allah tarafından insanlara hitap etmek için gönderilmiştir. Bu sebeple, onun insanların anladığı şekilde bir üslup takip etmesi, hikmetin gereğidir.
Demek ki Kur’an’da insanlarla ilgili konuların işlenmiş olması, insan hayatını göz önünde bulundurması kadar tabii bir şey olamaz.
– Kur’an-ı Kerim, muhatapları olan insanların anlayacağı şekilde hitap etmekle beraber, semavi/ilahi kimliğini göstermek için de “insan üstü” olan bazı harika ve mucizevi özelliklerini de ortaya koymuştur. İşin uzmanı olan alimlere göre Kur’an’ın Allah’ın söz olduğunu gösteren deliller külli anlamda (40) kırk çeşitten fazladır. Numune olarak birkaç tanesini aşağıda takdim edeceğiz. Takdim edeceğiz ki, “yalancının mumu” yatsıdan önce sönsün!
a) Kur’an’da Çelişkilerin Bulunmaması.
“Eğer bu Kur’an Allah’tan başka bir yerden gelseydi, insanlar içinde pek çok çelişkiler bulurlardı.” (Nisa, 4/82)
Sahasında uzman milyonlarca İslam âliminin “Kur’an’da hakiki manada asla bir çelişkinin olmadığına” dair kanaatleri bu gerçeğin göstergesidir.
Üstelik Kur’an’ı elinde bulunduran Hz. Muhammed (asm) okuma-yazma bilmeyen ümmi bir zattır.
b) On üç asır sonra bilimsel çalışmaların ortaya çıkardığı keşiflerin on üç- on dört asır önce Kur’an’da yer alması:
“Biz ileride Kur’an’ın hak/Allah’ın sözü olduğu gerçeği onlara açık-seçik oluncaya kadar, hem âfaki hem enfüsi (hem insanların kendi âlemlerinde hem kâinat çapında) ayetlerimizi/delillerimizi göstereceğiz.” (Fussilet, 41/53)
mealindeki ayette zaman içinde keşfedilen ilmi hakikatlerin Kur’an’ın verdiği bilgilerin doğruluğunu pekiştireceği hususu vurgulanmıştır.
Bir misal olarak diyebiliriz ki, Kur’an on dört asır önce insanın/ceninin anne rahminde geçirdiği safhaları sırasıyla öyle bir tarzda belirtmiş (Müminun, 23/12-14) ki, Embriyoloji uzmanlarına parmak ısırtmıştır. Evrenin genişlemesi (Zariyat, 51/47), göklerle yerin birbirinden ayrılması (Enbiya, 21/30), rüzgârların aşılayıcı özelliğinin olması (Hicr, 15/22), dünyadaki su döngüsü (Tarık, 86/11-12), bitkilerdeki erkeklik ve dişilik özellikleri (Yâsin, 36/36), dağların hareket etmesi (Neml, 27/88), parmak izlerinin benzersiz olmasının bir kimlik özelliği taşıması (Kıyamet, 74/4) gibi birçok gerçek, Kur’an-ı Kerim’de yer almaktadır.
c) Kur’an’ın Gaybi Haberleri
– Yıllarca önce Kur’an, daha önceki savaşta yenilmiş olan Bizanslıların İranlılarla tekrar savacağını ve bu kez onları yeneceğini ifade etmiş ve aynı gün/günlerde Müslümanların da Bedir savaşında zafer kazanacaklarına işaret etmiştir.(Rum, 30/1-5) Zaman bu iki gaybi haberi de aynen tasdik etmiştir.
– Yine, Fetih suresinde, iki sene önce Mekke’nin fethedileceğini açıkça haber vermiş ve aynı tarihte bu fetih gerçekleşmiştir.
– Hz. Peygamber (asm)’ in vefatından sonra İslam’ın hilafetle devam edeceğini haber vermiş (Nur, 24/55) ve zaman bu gerçeği onaylamıştır
– Keza, Tebbet suresinde Ebu Leheb’in kâfir olarak ölüp cehenneme gideceği açık bir surette ifade edilmiş ve Ebu Leheb imansız ölmek suretiyle Kur’an’ın bu gaybî ihbarını fiilen tasdik etmiştir.
d) Kur’an’ın Dünyaya Meydan Okuması
– Kur’an önce muarızlarına “Kur’an’ın bir benzerini getirmelerini”(İsra, 17/88), daha sonra “Kur’an’ın yalnız on suresinin bir benzerini” (Hud, 11/13), ardından da bir tenzilat daha yaparak “Kur’an’ın tek bir suresinin bir benzerini” (Bakara, 2/23) getirmelerini istemiş ve bunu yapamayacaklarını da peşinen haber verip onlara meydan okumuştur.
Bu işe çok muhtaç olmalarına rağmen, söz ustası olan onlarca şair ve ediplerden hiç kimsenin böyle bir şeye teşebbüs bile etmemesi, buna mukabil onurlarını kurtarmak için savaşa girişmeleri, Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunu göstermektedir.
– Müşriklerin en büyük ediplerinden biri olan Velid b. Muğire’nin Kur’an’ı dinledikten sonra söylediği sözler, inkârcıların Kur’an’ın meydan okuması karşısındaki acizliklerini güneş gibi ortaya koymaktadır. Bazı müşriklerin Kur’an hakkındaki olumsuz bir rapor vermesi için gönderdikleri İbn Muğire, Hz. Peygamber (asm)’in okumakta olduğu Kur’an’ı dinledikten sonra –geri dönüp arkadaşlarının yanına gelmiş– ve şu gerçekleri söylemek zorunda kalmıştır:
“Vallahi ben öyle bir söz işitim ki, ne insanların ne de cinlerin sözlerine benzer. Gerçekten eşsiz bir tatlılığı, bir güzelliği vardır. Üstünde harika bir parlaklık vardır. Yukarısı pek verimli ve meyvedardır (faydalı bilgilerle doludur). Aşağısı ise, kökünden dal budak salmıştır (çok geniş bir kapsama sahiptir). O daima üstündür, asla alt edilemez.” (Razi, Müddessir: 22. ayetin tefsiri; Mecmau’l-beyan, 5/287)
– “(Kur’an’da) hep Muhammed ve onun karşısındaki insanlarla yaşadığı olaylar anlatılmış…” ifadesi, gerçeklerden uzak bir ön yargıdır. Kur’an’ı bilenler çok iyi bilir ki, ayetlerde “Hz. Muhammed’in başka insanlarla yaşadığı olayların” tamamı iki elin parmağı geçmez.
Kur’an’da, prensipler, iman esasları, İslam esasları, geçmiş peygamberlerden ve onları yalanlayan kavimlerinin başına gelen belalardan söz edilmektedir. İnsanlık camiasının muhtaç olduğu dünyevi ve uhrevi hususlara yer verilmiştir. Allah’ın varlığı ve birliğini ispat etme adına, evrenin nasıl yaratıldığı, güneş sisteminin harika nizamı, yerküresinin insanlar için bin bir çeşit nimetlerle donatılmış bir nimet sofrası halinde sergilendiğinden ve bu nimetlerin daha fazlasının ölüm-ötesi dünyada cennette var olduğundan haber verilmiştir.
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Yorumlar (0)