Değerli kardeşimiz,
Bu soruda da görüldüğü gibi sık sık şu sorular / şikayetler oluyor:
1. Anne veya babanın çocuklarından, eşlerini boşamalarını istemeleri,
2. Anne veya babanın çocuklarının, istedikleri biriyle evlenmelerine razı olmamaları,
3. Anne veya babanın çocuklarını, istemedikleri biriyle evlenmeye zorlamaları.
Anne ve babalar çocuklarına söz geçirebilmek için dini kullanıyor, Kur’an’da ve hadislerde, anne ve babaya itaat ile ilgili canlı ve ısrarlı açıklamalar bulunduğu için bunlara dayanıyor ve mutlak itaat istiyorlar; itaat edilmediği takdirde “evlatlıktan reddetme”, “sütünü, hakkını helal etmeme”, “beddua etme” ile tehdit ediyorlar.
Aynı istismarı bazı kocalar da karılarına karşı yapıyor, onların durum ve arzularına aldırmadan kendilerine mutlak itaati sağlamak için âyetler ve hadislere dayanıyorlar.
İslam’da Allah ve Resulü (asm) dışında bir varlığa itaat asla mutlak (kayıtsız, şartsız) değildir, şartlar gerçekleşmedikçe itaat etmek gerekmez, hatta bazan itaat etmemek gerekir. Bunun en uç örneği şu âyette görülmektedir:
“Biz insana, anne ve babasına güzel davranmasını emrettik. Ama onlar, ilâhlığına dair hiçbir bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için seni zorlayacak olurlarsa, onlara itaat etme. Hepinizin dönüşü Banadır; yaptıklarınızı Ben size haber veririm.” (Ankebût, 29/8).
Sevgili Peygamberimiz (asm) bir kadını, onun istemediği birisiyle evlendirmek istemişti, kadın “Bu teklifin vahiy ile mi, yoksa bir beşer olarak Hz. Peygamber’in isteği ile mi?” olduğunu sordu, Peygamberimiz (asm) vahiy (dini bir talep) olmadığını, bir beşer olarak böyle uygun gördüğünü ifade etti. Kadın “Öyleyse ben onu istemiyorum, evlenmeyeceğim.” dedi, Peygamberimiz de buna anlayış gösterdi.
Buhari’de yer alan bir hadise göre Hizam kızı Hansâ dul kalmış, babası onu istemediği birisiyle evlendirmişti, Hansâ Resulullah (asm)’a başvurdu, o da nikahı iptal etti. (Buhari, Nikah, 41).
Bu iki olayda kadınlar, istemedikleri halde bir erkekle evlenmeye zorlanıyor veya (birincisinde) zorlanmadan teklif alıyorlar; teklifi yapan Hz. Peygamber (asm) olduğu halde kadın istemiyor ve bu günah olmuyor, diğerinde evlendiren baba olduğu halde Hz. Peygamber (asm) evlenme akdini iptal ediyor.
Bizim toplumda (Anadolu’da) muhafazakâr kesim, oğul veya kızlarını evlendirirken evlenenler kendileri (anne, baba, kardeşler) imiş gibi davranıyor, kendi arzularını ön planda tutuyorlar. Halbuki evlenen çocuklardır ve onların -meşru olduğu sürece- arzuları tercih edilmeli, mutlu olmaları amaçlanmalıdır.
Elbette evlilik sosyal bir olaydır, iki tarafın ailesinden başlayarak toplumu ilgilendirir, ama bunun böyle olması tek taraflı (anne-babanın veya toplumun) dayatmalarını meşru kılmaz, tarafların uzlaşması gerekir ve ortada hukuk, ahlak, sağlık vb. bakımından ciddi bir engel bulunmadıkça, evlenecek olanların istekleri ön planda tutulmalıdır. Aksine bir dayatma varsa o zaman çocuklardan itaat beklenemez ve bu itaatin sağlanması için din kullanılamaz.
Ana-baba çocuğunu reddedemez; yani evlatlıktan reddetmenin hukuki bir sonucu ve değeri yoktur, eğer bu davranış haksız ise ahlaki ve sosyal değeri de olmaz.
Beddua haksız olduğunda tutmaz, hatta muhataba değil, bunu yapana zarar verir.
Süt küçük çocuğun hakkıdır, emziren dini ve hukuki vazifesini yapmıştır, süt de helal olmuştur; onu kimsenin haram kılma hakkı yoktur.
Bir kadını boşamak Allah’ın en sevmediği davranıştır; ortada ciddi, hukuk ve ahlak bakımından boşamayı gerektiren bir sebep yok iken anne veya baba istedi diye kadın boşanmaz.
Evlilikde insanlık yönünden eşit iki taraf vardır ve bu iki tarafa verilmiş haklar ve ödevler mevcuttur. Evet “Kendisine kocası tarafından cinsel temas teklif edilen bir kadın bunu reddederse günah işlemiş olur, melekler ondan nefret ederler.” mealinde bir hadis vardır, ama bu da mutlak değildir, “kadının, meşru veya mümkün olmayan arzularını kocaya kabul ettirmek için cinselliğini olumsuz yönde kullanmasıyla” ilgilidir, bu duruma mahsustur. Yoksa eş deyince ortada şişirilmiş bir plastik kadın değil, insanlıkta eşit bir varlık söz konusudur ve ondan, kocanın her istediğinde, hazır olması, mazeretli olmaması beklenemez. Allah zarar vermeyi, eziyet etmeyi yasaklıyor; kadın için zarar ve eziyet olan bir teklife itaat gerekli olamaz. Diğer meşru olmayan istekleri de böyledir.
Anne baba hakkı:
1. Anne baba bakıma muhtaç ise, çocukların onlara bakması şarttır. Ancak bakıma muhtaç değillerse şart olmamakla beraber mümkünse yanlarında kalma isteklerine uyması güzel olur.
2. Anne baba çocuklarının eşlerini boşamalarını istemeleri ve çocukların da bu isteğe uyması için, boşanma nedenleri olmalıdır. Meşru bir neden yoksa bu isteğe de uyulmaz.
3. Anne babanın duasını almak ve onları memnun etmek esastır. Ancak dini açıdan haklı değillerse yaptıkları beddua geçerli olmaz. Çünkü duaları ve bedduaları kabul eden Allah’tır. Her şeyi hakkıyla bilen Allah, anne babanın yaptıkları bedduada onları haklı bulursa kabul eder, haklı bulmazsa kabul etmez.
Bununla beraber anne baba bedduasından sakınmak için çalışmak gerekir.
Ana-baba yoksul düşer veya yaşlanıp çalışamaz olursa, ilgi ve bakım yükümlülüğü çocuklara aittir.
Ayet-i kerimelerde şöyle buyurulur:
“Rabbin ancak kendisine ibadet etmenizi, bir de ana-babaya ihsanda bulunmanızı emretti.” (Isrâ, 17/23).
“Bana ve ana-babana şükret.” (Lokmân, 31/14).
“Ana-babana Islâm’a aykırı emirlerinde itaat etme. Onlara dünyada ma’ruf şekilde dostluk göster.”(Lokmân, 31/15).
Cabir b. Abdullah’dan şöyle dediği nakledilmiştir: Hz. Peygamber (asm)’e babası ile birlikte bir adam geldi ve şöyle dedi:
“Ey Allah’ın elçisi! Benim kendime ait malım var; bir de malı olan babam var. Babam benim malımı almak istiyor.”
Rasûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Sen ve malın babana aittir.” (es-Serahsî, el-Mebsût, V, 222-229; el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi, IV, 30; Ibnül-Hümam, Fethul Kadir, III, 349 vd.).
Ancak, ana-babaların çocukların malı üzerindeki bu mülkiyet hakkı, yorumlanarak, onların fakîr ve muhtaç olmalarıyla sınırlandırılmıştır. Çünkü miras ayetleri nâzil olunca ana ve babanın, ölen çocuklarının malı üzerindeki hakları belirlenmiştir.
Ana-babanın çocuktan nafaka almalarının şartları şunlardır:
Bunların yoksul olması gerekir. Aksi halde ihtiyaçları kendi mallarından karşılanır. Nafaka yükümlüsü olan çocuk veya torunun, bunu vermeğe muktedir olması gerekir. Bu kudret ya zengin olmakla, ya da çalışıp kazanmaya gücü yetmekle gerçekleşir.
Kaynak: Sorularla İslamiyet
Yorumlar (0)