Değerli kardeşimiz,

Adalet kavramı herkesin genelde hakkında bir şeyler bildiğini sandığı göreceli ve kapalı kavramlardan birisidir.

Adalet nedir sorusunun cevabı bence ile başlayan cümlelerle verilemez. Sizce adil olan ötekisince olmayabilir.

Mutlak adalet insan doğasını aştığı için ilahi alana bırakılmıştır.

Adalet kavramı üzerine geliştirilen hukuk felsefeleri bile mutlak adaleti beşer üstü gördükleri için evrensel adalet ya da doğal hukuk gibi tümel kavramlara kadar gidebilmişlerdir.

Görece adalet kişiler arasında kurulabilecek en optimum denge durumuna tekabül ederken, mutlak adalet ise Allah karşısında yaratılmışların tikel olarak konumlarını belirler.

Buna göre, dünya hayatında sıkıntı çeken bir insana sonsuz hayatta sıkıntı çekmeyenlere göre üst bir konum sağlamak görece adaletin en optimum uygulaması iken, mutlak adalet açısından bu verilen nimet örneğin onun hayvan olarak yaratılmamış oluşu ya da sıkıntılar ile beraber gördüğü nimetler açısından veyahut daha kötü durumda bulunanlar göz önüne alındığında adaletin değil de ilahi merhametin konusuna girer.

Burada göz önüne alınması gereken diğer bir konu da görece adalet bilgisinin herkeste herhangi bir eğitim ve bilgilenme süreci olmaksızın doğuştan mevcudiyetidir. Açıktır ki bu duygu bizi yaratan yüce Mevlanın el Adl sıfatından kaynaklanmaktadır.

Allahu tealanın adl sıfatından kaynaklanan ve yaratılış hamurumuza onun tarafından bırakılan bu duygu veya ölçü ile Allahu Tealaya hasım olmaya kalkmak, peşinen borçlu çıkacağımız bizim aleyhimizde olan bir süreci tetikleyecektir. Cenabı Allah’a en ziyade yakın olan peygamberlerin ve takipçilerinin dünya hayatında çektikleri sıkıntı, çile ve maruz kaldıkları kötülükler ile birlikte Allahu tealaya olan şaşmaz ve şaşırtmaz imanları göstermektedir ki din günü olarak Fatihada isimlendirilen mutlak adalet gününde ilahi merhamet olmaksızın mutlak adaletin önünden kurtulabilmek çok zordur.

Cennette alınacak zevkin nasıllığı ve diğer insanlarla oranlanması bu dünya ölçeklerinde tecrübe edilemeyecek bir olgunun zihinsel kurgusudur. Kendisini yaratanın kim olduğunu, nasıl olduğunu bilmeyen, Cenabı Allah’ı görmemiş biz insanların haşir günü onu tüm isimlerinin mutlak tecellisinde bulup gördüğümüzde nasıl bir algı ve beklenti içine girebileceğimiz şimdiden kestirilemez.

Cenabı Allah’ın adil ismi gibi, rahim ismi de o gün mazharlarını mutlak bir tecellide arayacaktır.

Cenabı Allah’ın kahhar ismi gibi, vedud ismi de o gün taliplilerini sınırsız bir şekilde bulacaktır.

Cenabı Allah’ın hakim ismi gibi, melik ismi de o gün iktizalarını mutlaka yerine getirecektir.

İnsan yapıp etmeleri itibari ile tüm bu isimlerin mazharı olduğundan ilahi adalet de kapsamlı olacaktır.

Bizim irademizden kaynaklanmayan ilahi takdire ait işler ve oluşlar hakkında ise irademizin bu işler olduktan sonraki durumuna göre bir karşılığımız olması gereklidir.

Görme duygusu olmayan olarak yaratılmış bir kişi iradi olarak gördüklerinden sorumlu tutulmayacağı gibi, görme duygusu olmadığı için cenabı Allah’a hasım bir alacaklı gibi davranması ile sorumlu olacaktır.

Bu durumda da işitme nimeti, insanların ve yakınlarının ona ilgisi vs. bir yığın diğer nimetin şükrü ve sorgusu karşısına gelecektir.

Madem adalet istiyoruz ne kadar alacaklı isek zaman süreci ile çarpılıp ödenecek, ne kadar borçlu isek zaman süreci ile istenecektir.

Müminin en baş vasfı ilahi merhamete olan kesin güveni ve rahmete dönük ümididir. Bu duygunun varlığı bile ne ile karşılaşacağımızın ön habercisidir.

Hangi durumda ve kim olursak olalım ne ekersek onu biçeceğiz. Ancak ilahi mutlaklık karşısında kusurumuzu ve ona olan sonsuz ihtiyacımızı hissedersek kendi sahip ve malikimiz tarafına ebedi yolculuğa çıkabiliriz.

Kaynak: Sorularla İslamiyet