Değerli kardeşimiz,

Allah’a ve gönderdiği dine inanan insanın, Yaratıcısına karfşı sorumluluğu “ibadet” kavramıyla ifade edilir. İbadet, en geniş anlamıyla, mü’minin bütün hayatını, Allah’ın arzu ettiği şekilde tanzim etmesi iken, dar anlamıyla da namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi çeşitli şekillerde Yüce Allah’a yöneliştir. Her bir ibadetin kendine has bazı özellikleri ve hikmetleri olup, bunların bilinerek yapılması o ibadetleri daha da anlamlı kılar.

Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, “Yerdeki ve gökteki bütün varlıklar Allah’ı tesbih ederler.” (İsra, 17/44), yani kendi dilleriyle O’na ibadet halindedirler. İşte namaz, onların hepsinin ibadet şekillerini içinde toplamaktadır. Metafizik bir bakışla, dağların dikey, hayvanların yatay vaziyette; bitkiler kökleriyle besinleri aldıkları için onların da başları aşağıda olarak, hal diliyle fiilen Allah’a ibadet ve tâatte bulundukları söylenebilir.

İnsan namazda kıyamda iken dikey, rükûda yatay bir halde bulunur. Secdede ise başı yerdedir. Bu sonuncu halde iken Allah’a âzamî derecede yaklaşır. Secde vaziyeti insanın Rabbine en yakın olduğu haldir. İnsan Allah karşısında maddî olarak ne kadar eğilir ve küçülürse, mânen o nispette büyür ve yücelir.

Namaza başlama tekbiri sırasında “Allah’ü Ekber” diyerek elini kaldıran insan, sanki şunu demek ister: “Ben şu anda bütün dünyevî kaygıları ve maddî düşünceleri, kısacası Hak’tan gayri her şeyi elimin tersiyle arkaya atıyor ve yüce Mevlâ’nın huzuruna çıkıyorum.” Bu niyet ve duyguyla ibadete başlayan kişi; namaz sırasında Allah’a tam bir yakınlık içinde olacaktır. Onun için “Namaz mü’minin mîracıdır.” buyrulmuştur. Mîraç sırasında Sevgili Peygamberimiz (asv) nasıl ki, Allah yakınlığının son noktasını yaşamışsa, Müslüman için de namaz, Allah’la beraber olmanın yoludur.

Namazın özü:

a) Allah’ın huzurunda, kalbin huşu ile yani saygı ve korku ile dolması,

b) Dil ile Allah’ın anılması,

c) 
Bedenle O’na âzamî derecede tâzim ve saygı tavrı sergilenmesinden ibarettir.

Kaynak: Sorularla İslamiyet