1. Bu konuda Allah’a gerçek anlamda iman etmekten başka bir çıkış yolunun zor olduğunu düşünüyoruz. Çünkü, bütün kâinatın bütün yönlerini sonsuz ilim ve hikmetiyle kuşatan Allah’ın bütün işlerinin hikmetini idrak etmek mümkün değildir. Şair boşuna dememiş: 

“İdrak-i meali bu küçük akla gerkemez,
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.”

2. Allah’a hakiki iman ne diyor? Şunu söylüyor:

Allah’ın rahmeti sonsuzdur, hikmeti sonsuzdur, adaleti sonsuzdur.. Öyleyse ey insan! Sen küçücük şefkatinin Allah’ın şefkatinden daha fazla olduğunu düşünme! Çünkü, kendi küçücük şefkatini, ufacık merhametini, Allah’ın sonsuz şefkat ve merhametinin önüne koymak gerçekte bir marazdır, bir hastalıktır. Güneş, ay, yer, deniz, hava, ışık, bin bir çeşit nimetler, annesinden doğar doğmaz ufacık yavruların yardımına koşmak ve onlara annelerinin göğüslerini birer süt musluğu haline getirmek ve daha binlerce iş, binlerce yaratma ve binlerce icraat, Allah’ın sonsuz rahmetini, şefkatinin açık göstergesidir. 

O halde bizim şefkatimize dokunan bazı olayların mahiyeti, neticeleri, görünürde acı gibi gelen manzaranın arkasındaki pek çok hikmet ve merhamet huzmelerini görmek, sağlam bir iman şuurunun gereğidir. 

3. Soruda sayılan hususların bilmediğimiz pek çok hikmeti olabilir. Ancak, bile bilmediğimiz önemli bir hikmeti de imtihan sırrıdır. Yani; Allah Kur’an’da onlarca defa kendisinin sonsuz merhamet sahibi olduğunu, yaratıklarına asla zulmetmeyeceğini bildirmiş. Kur’an’a iman edenlerin bu imanlarında samimi olup olmadıklarını test etmek için, görünürde merhamete aykırı manzaraları gösteriyor..

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut, 29/2-3)

mealindeki ayette söylediğimiz bu hakikate vurgu yapılmaktadır.  

“Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlanma ile (onu yasak ederek) dener ki gizlide (kimsenin görmediği yerde, gerçekten) kendisinden kimin korktuğu ortaya çıksın. Kim bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı bir azap vardır.”(Maide, 5/94)

mealindeki ayette, iman-ı bilgayb cihetiyle insanların Allah’a karşı gösterecekleri tavırlarıyla samimi olup olmadıkları testine işaret edilmiştir.

Mealini vereceğimiz ayet, Uhud savaşında 70 şehit veren müminlerin test edildiğini ifade ederek bu konuda bize bir ışık tutmaktadır:  

“Eğer siz (Uhud’da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir’de de düşmanınız olan) o kavim (müşrikler) de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler (şehitler) edinsin. Allah zalimleri sevmez.” (Âl-i İmran, 3/140)

4. Allah’ın Rahmân ismi,“bütün canlıların, başta rızık olmak üzere, her türlü ihtiyaçlarını rahmetiyle yerine getiren” manasına gelmektedir.

Hayvanlar âleminin görevlerini aksatmadan yerine getirmelerine, çketikleri sıkıntılara, başlarına gelen hastalık ve musibetler mükâfat olarak, ahirette onlara mahsus bir saadete kavuşmalarını Rahmân ismi iktiza etmektedir. 

Bediüzzaman Hazretleri, buna hem örnek hem delil olmak üzere, hayatını Allah uğrunda feda eden mücahitlerin şehitlik rütbesine ermelerini gösterir. O şehit, hayatını Allah yolunda feda ettiği gibi, her bir hayvan da yine Allah’ın ona ihsan ettiği cihazlarla O’nun verdiği fıtrî vazifeleri yerine getirerek yaşıyor ve hayatını bu yolda bir bakıma feda ediyor. Hayvanların hayatları da “vazife uğrunda ve mücahede işinde telef” oluyor. Bu sebeple, onların da kendilerine mahsus bir manevî ücret almaları, ahirette ruhanî bir zevk tatmaları Rahmân isminin ayrı bir tecellisi olacaktır:

“Hem o Rahmân’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismanî bir vücud-u bâki vererek Sırat üstünde, sahibine burâk gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor.” (bk. Ed-Deylemî, el-Müsned 1/85)

“Öyle de sair zîruh ve hayvanatın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriye-i Rabbâniyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara göre bir çeşit mükâfat-ı ruhaniye ve onların istidatlarına göre bir nevi ücret-i mâneviye, o tükenmez hazine-i rahmetinden baîd değil ki bulunmasın…” (bk. Sözler, On Yedinci Söz)

Buna göre, bu dünyada özürlü olan, sıkıntı çeken, hasta olan her canlı; çektiği sıkıntılara, yaptığı hizmetlere ve yerine getirdiği görevlere göre, ebedi hayatta kendine uygun manevi bir ücret ve lezzet alacaktır. Onlar da Allah’ın sonsuz rahmetinden ebediyen nasipleneceklerdir.

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Ayrıca aklına takılan sorular veya merak ettiklerin için Sözler Köşkü YouTube kanalımıza göz atabilirsin 🙂